2 Kasım 2013 Cumartesi

RUSYA - MOSKOVA - ST.PETERSBURG 13.10.2013



Sabah 08.30 uçağı ile 2 saat 40 dakikalık yolculukla Vnukovo Havalimanına indik. Otobüsümüz bizi havaalanına yakın bir tepelik olan Serçe tepesine götürdü, gerçi buralarde pek dağ tepe görmek zor. Her yer göz alabildiğine düzlük. Ekim ayı ortası olmasına rağmen hava güneşli ve pırıl pırıl.  Luzniki stadı önümüzde ve Moskova şehri arkaya doğru görünüyor. Burada kış olimpiyatları için yapılmış bir kayakla atlama rampası var. Buradan zafer meydanına gidiyoruz. Bu arada caddeler 4 şerit gidiş 4 şerit geliş ve kimi yerlerde 8 gidiş 8 gelişe kadar çıkıyor ve trafik buna rağmen sıkışık. Binalar ise merkeze doğru önce bizdeki toki konutları benzeri yapılaşmanın ardından içeri girdikçe Sovyetler Birliği yapımı dev bloklar ve işçi konutlarına dönüşüyor. Merkezde ise çarlık döneminden kalma süslü binalar düzenli ve tertemiz. Zafer Meydanı devasa bir park alanı ve alanın ortasında göğe ulaşan bir anıt yükseliyor.Anıtın tepesinde melek figürleri, altında ise Aziz George 'in şahlanan atın üzerindeki ejderhayı mızraklayan klasik figürü yer alıyor. Bu anıt 2.Dünya savaşında ölen 2 milyondan fazla Rus askeri anısına yapılmış ve bu parka her 3 semavi dinin tapınağı da yapılmış. Açıklık alan o kadar büyük ki rüzgardan fazla kalamıyoruz ve çocukluğumdan beri isminden hem ürktüğüm ve hem de hayranlık duyduğum Kızıl Meydan'a doğru yola çıkıyoruz. Tabi trafik elverirse.

Novy Arbat caddesinden Teatralnaya meydanına, oradan Lubyansky caddesine ve Kitay Gorod yani
Çin mahallesinden Mosk
ova nehri üzerindeki köprüye gelip burada St.Basil katedralinin önünde iniyoruz. Buraya kızıl ismini veren, Kremlin Sarayının kırmızı duvarları; ve St.Basil katedralinin arası "Kızıl Meydan"  St.Basil Katedrali ise gerçekten görülmeğe değer. Rengarenk soğan kubbeleriyle okadar güzel ki sanki Disneyland'daymışız hissine kapıldık. İçeri giriş 100 ruble ve salı günleri kapalı
Tam karşısında Kremlin saat kulesi var ve saat başı çanlar çalıyor. Saat kulesinin karşısında da GUM denilen AVM var.Kremlinin kırmızı duvarlarını takip edip bitirince ortadaki küçük bir şapelin yanından esas girişin yapıldığı caddeye çıkılıyor. Burada bir çok işportacının yanı sıra Viladimir Putin'in benzeri ile de fotoğraf çektirebiliyorsunuz. Ayrica Moskovanın tam sıfır noktasını işaret eden bir nokta da burada ve üzerinde durup omzunuzdan arkaya bozuk para atıp dilek dileyebilirsiniz ama arkanızda duran adamlar bu paraları hemen topluyorlar.


           Meydandan caddeyi geçince Bolşoy Balesinin bulunduğu Teatralnaya meydanına çıkılıyor. Metro ilk başta biraz korkutuyordu çünkü tabelalar kiril alfebesi olduğundan okuyamazdık. Ama her yerde yazıların alt taraflarında latin harfleriyle  de yazılar olduğunu görünce çok sevindik ve korkmaya gerek olmadığını anladık.Üstelik 5 no.lu ring hattındaki bazı duraklar o kadar güzel süslenmiş ki buralarda inip dakikalarca seyrettik. Özellikle Komsomolskaya durağı görülmeye değer. Duvar mozaikleri ve avizelerle süslü sanki saray odaları gibi. Smolenskaya durağında inip Eski Arbat sokağına gidiyoruz. Sokak trafiğe kapalı ve kafeler,hediyelik eşya dükkanları ve ressamların bulunduğu bir cadde. Burada rastgele Variniki Restoranı seçip oturuyoruz. Genelde genç çiftlerin geldiği şirin bir yer. Kitaplıkları ve ekose koltukları rahat. İnterneti var garsonlardan bazıları ingilizce konuşuyor. Burada borç çorbası ısmarlıyoruz. Çorbanın içinde pancar,lahana ve et parçaları var ve lezzetli. Biraz oyalandıktan sonra günü bitirerek tekrar metro ile otele dönüyoruz.
                  Ertesi gün ilk işimiz şair Nazım Hikmet'in mezarını ziyaret etmek. Bunun için metroda kırmızı hat üzerindeki Sportivnaya durağında iniyoruz.Kısa bir yürüyüşle Novodevichy Manastırının hemen arkasındaki kırmızı duvarlarla çevrili mezarlığa geliyoruz. Burasını gezdikçe mezarlıktan çok bir heykel müzesi havasında. Bir çok devlet adamı ve sanatçının mezarları burada. Tam ortada Boris Yeltsin'in dalgalanan bir Rus bayrağını andıran kocaman mezar taşı hemen görülüyor. Bunun solundaki yolun başında da Nazım ve karısı Vera'nın mezarlarını görmek çok kolay.
                  Mezar ziyaretimizi bitirip metroyla Kremlin sarayına geliyoruz. Buraya giriş 700-500-200 ruble olarak değişik seçeneklerde. 200 rubleye bahçeye giriş ,500 ruble bahçe ve çan kulesi,700 ruble ise
tüm sergi yerleri dahil. Saat 17 de kapanıyor. Biz  500 ruble verip çan kulesine de çıkıyoruz. Sergilere girmeye zaten vaktimiz yok çünkü öğleden sonra  gelmiştik. Bahçe girişindeki Tsar topu gerçekten devasa boyutta ve süslemeli. Hemen ötede de çan kulesi var ve kulenin arkasında dev bir çan yerde duruyor. Dökümü esnasında bir kısmı da kırılmış. Başına gelenleri vikipedia dan okuyabilirsiniz. Çan kulesinin içini kısım kısım gezebiliyorsunuz. İçeride slayt gösterileri yapılıyor ve görevliler içerisi boşaldıktan sonra yeni grubu alıyorlar. Bunu anlayabilmek te bir hayli vaktimizi aldı. Çünkü görevliler yaşlı ve aksi ve ingilizce konuşmuyor. Kulenin en üstünden tüm Moskova manzarası görülüyor. Kiliselerin altın renkli kubbeleri pırıl pırıl parlıyor.
               Sarayı bitirip dışarı çıkıyoruz. Yolun tam karşısında Ritz-Carlton otelin çatısındaki bara çıkıyoruz. Buradan kızıl meydan ve Kremlin biblo gibi karşımızda. Dinlendikten sonra hala hava kararmadan metroya iniyoruz ve Gorki parkına gidiyoruz. 5 no.lu kahverengi hattaki Oktyabraskaya durağından çıkıp sola dönünce nehrin kenarından Gorki Parka giriyoruz. Giriş kapısı Berlin'deki Brandenburg kapısının daha büyüğü ve ışıklandırması ile çok ihtişamlı. Parkın ortalarına doğru nehir kenarında artık kullanılmayan bir uzay mekiği sergileniyor. Burada biraz dinlenip yemek için nehrin karşısındaki Gürcü Lokantasına gidiyoruz. Tabii yürüyerek. Parktan çıkıp sola doğru köprüyü geçerken harika gün batımı fotoları çekiyoruz. Artık yürümek
ten bitap düşmek üzereyken restorana ulaşıyoruz. Komsomolsky caddesi 7/3 no.lu binadaki Gurci adlı restoran bir av köşkü gibi av hayvanlarının postları ve kafalarıyla süslenmiş. İngilizce menüsü var ama gürcü yemek isimlerini anlamak imkansız. Allahtan ücretsiz Wi-fi var ve google dan güzel gürcü yemekleri seçip karnımızı tıka basa dolduruyoruz. Birası da mükemmel. Canlı müzik te cabası. 100 dolara yakın hesap ödemeye değdi doğrusu. Tekrar metro ile otele dönüyoruz. Metroya 1 bilet 30 ruble. Çoklu bilet seçenekleri var ama bize uymadı. İstasyonlardaki makinalarda ingilizce seçenek var. Alması çok kolay.
 
                 Moskovadaki son günü fazla yorulmadan geçirmek istedik. Otelden 11:00 gibi çıkıp Tverskaya caddesine gidiyoruz. Burası para bozdurulabilecek en uygun yer. Ayrıca pahalı markalar ve bankaların olduğu çok güzel bir cadde. Buradaki Cafe Pushkin'e gidiyoruz. Görülmeğe değer bir üst katı,kütüphanesi ve pahalı bir Puşkin tatlısı var. Tuvalete de girmeden etmeyin. Çok süslü. Garsonlar ise son derece kibar ve eğitimli. Tabi fiyatlarla doğru orantılı. Buradan Matruşka müzesine gitmek istiyoruz fakat gittiğimizde birhayli uzağa taşındığını görüyoruz.Geri dönüp Tverskaya caddesi boyunca kızıl meydana doğru inerek sola dönüp Bolşoy Tiyartosunun önündeki banklarda dinleniyoruz. Hava da güneşli olunca burada bir hayli vakit öldürüyoruz ve dönüş için tekrar metroya iniyoruz. Revolutskaya durağındaki heykeller birbirinden güzel. Tam ortadaki askerin yanındaki köpek heykelinin burnuna el sürmek uğur getiriyormuş. Gelip geçenlerin el sürmesi nedeniyle köpeğin burnu beyazlaşmış. Bu arada unutmadan GUM AVM nin arka sokağında küçücük bir büfede çok güzel kumpir yapıyorlar. Fiyatı da 190 Ruble :) Öğün geçiştirmek için ideal.

             Sabah 06:45 treni ile St.Petersburg'a doğru yola çıkıyoruz. Hızlı tren 750 km.lik yolu tam 3.5 saatte alıyor. Saat 10:30 da Nevsky Prospekt'teyiz. St.Petersburg'un en ünlü caddesi burası ve görülmesi gereken yerler bu caddenin etrafında. Kalacağımız otel ise buraya belediye otobüsü ile 30-40 dk. uzaklıkta. Baltık denizi kıyısında ve Finlandiyaya daha yakın. Burada metro Moskova'daki kadar kullanışlı olmadığından belediye otobüsü veya troleybüsleri kullanıyoruz. İçeride biletçi teyzeler var. Binince hemen yanına geliyorlar. 25 Ruble verince seni tanıyorlar ve bir daha yanına gelmiyorlar. Kalabalık indi bindiler oluyor ve herkesten parayı güzelce topluyorlar. Androidlerdeki yüz tanıma programının orjinali onlarda allah vergisi.
 7 no.lu otobüs bizi Nevsky' ye kadar getiriyor.Cadde 3 gidiş,3 geliş geniş bir cadde ve her iki yanındaki binalar birbirinden süslü ve güzel. Aralarda kanallarla kesilen cadde, köprülerle bağlanıyor. Bu köprülerin en önemlisi atlı köprü. Dört bir tarafında İtalyan heykeltraşlar tarafından şahlanmış at heykelleriyle süslenmiş. Birbirinden süslü binaların hepsi çarlık dönemindeki soyluların oturduğu evlermiş. Caddenin tam ortasında İtalyadaki S.Pietro Bazilikasının küçük bir kopyası olan Kazan Katedrali bulunuyor. Giriş serbest. Biraz ilerideki parkın ortasında II. Katerina'nın kocaman bir heykeli var. Altındaki erkekler de sırasıyla evlendikleri kocalarıymış. Caddenin karşısındaki kanalın kenarında Moskova'daki St.Basil Katedraline benzer soğan çatılı Kanlı Kilise bulunuyor. Çar II. Alexander’ın 1881’de uğradığı suikastle ölümcül yara aldığı yere yapılmış olmasından dolayı bu isimle anılmaya başlamış. Nevsky caddesinin bitiminden sola dönünce buranın en büyük,dünyanın da 4. büyük kubbesi St.İsaac Katedrali sağda karşınıza çıkıyor. Kahverengi granit sütunlar üzerine oturtulmuş kubbe küçük bir dağ gibi duruyor. Meydanda da I.Nikolay ın atlı bir heykeli var. Ayrıca ülkenin en pahalı; dünya ünlülerinin kaldığı Astoria Oteli de burada. 
Devam edip sağdaki caddeden Neva nehrine doğru çıkınca köprünün başında tüm ihtişamıyla Hermitaj


Sarayı var. Önündeki devasa meydan turistlerle dolu. Burası Katerina'nın kışlık sarayı aslında. Ama günümüzde müze olarak kullanılıyor ve içinde Leonaro Da Vinci den tutun da Rembrand,Van Gogh gibi bir çok sanatçının da olmak üzere 3 milyon obje sergileniyor.Sanat severler için buraya gelip te görmeden dönülmez bir yer. Sanat sevmeyenler görmese de olur. Onlar belediye otobüsü kullanan mini etekli hatunları izlemekten  daha büyük zevk alırlar çünkü bu şehirde fotomodel gibi kızların otobüs kullandığını gördüm hatta filmini çektim. Zaten Moskova da dahil olmak üzere sokaklarda gezen kadın nüfus çoğunlukta. Ayrıca kadınların güzellikleri konusuna girmiyorum bile. Tartışmasız en güzel ırk Rus ırkı. Neyse müzeye dönelim; içerideki altın varaklı oda, taht odası ve tavus kuşu saatinin yanısıra buradan başka bir müzede görmediğim karakalemle çizilmiş resimler çok ilginçti. Hermitaj'dan köprüyü geçince St.Petersburg'un ilk kurulduğu ada olan ve içinde Peter ve Paul Katedralinin bulunduğu Vasiliyevsky adasına geliniyor.Katedralin tepesindeki altın renkli uzantı o kadar uzun ki neredeyse şehrin her yerinden görülebiliyor. Katedralin yanındaki bahçede ise çar I.Petronun gerçek boyutlardaki heykelini görebilirsiniz. 

I.Petro yani biz ona deli petro demişiz ama burada ona Büyük Petro diyorlar ; 2mt 04 cm. boyunda olmasına rağmen ayakkabısı 37 numara olan kafası da bedenine göre küçücük olan garip boyutlarda bir adam. Ama bence süper zekalı bir adam. 10 dil bilirmiş ve 16 mesleği varmış. Arzu edenler vikipediadan bilgi edinebilir. Heykelin  ellerine el sürmek gene uğur sayılan bir şey. Rusların bu adetinden sıkılmaya başladım. Her gördükleri heykele ya el sürüyorlar yada para atıyorlar. Burada da el sürüp foto çeken bir sürü insan var. Adanın doğu kapısından çıkınca karşıdaki parkın arkasında mavi çinili çok güzel bir kubbesi ve iki minaresi olan Tatar camisini görüyorsunuz.Çiniler gerçekten harika. Buranın solundaki köprüden geçerseniz nehirde sergilenen Aurora Zırhlı gemisini görebilirsiniz. İkinci bir köprüden sonra da iki adet kırmızı renkli ve işlemeli deniz fenerlerini görebilirsiniz. Bunların eski zamanda gemiler yollarını bulsun diye üzerlerinde devamlı ateş  yanarmış. Şimdi sadece özel günlerde yanıyormuş. Arkasındaki sütunlu yapı ise Deniz Müzesi ama kapalı. Müzenin solundan devam ederseniz iki blok ötede sokağın hemen başında Zooloji Müzesinin girişi var. Ben iki sene önce soğuktan kaçmak için buraya girmiş ve hayran kalmıştım. Ocak ayında gelmiştim ve hava -16 dereceydi. İçeride tarih öncesi balina iskeleti ve aklınıza gelebilecek her türlü hayvanı doldurup sergilemişler. Ayrıca Dev Mamutlar ve donmuş bebek mamutlar görülmeyi bekliyor. Girişi de çok ucuz. 
      Öğleden sonra tekne turu için Hermitaj müzesinin önündeki köprünün ayağından kalkan teknelere adam başı 400 ruble veriyoruz. 1,5 saatlik turda; önceki yazdıklarımı bir de nehirden görme fırsatı buluyoruz. Tekne ara kanallara da giriyor ve Rusya'nın Venediği ünvanını hakettiğini görüyoruz. Turumuzun bitiminde otostop yaparak Tatar camiinin yakınlarına gidiyoruz. Buradan da vaktimizin azaldığını farkederek yoldan halk taksilerden birini çeviriyoruz. Çünkü akşam saat 20 de Mariinsky Tiyatrosunda Giselle balesine biletimiz var.
Gürcü taksici kıvrak hareketlerle sıkışık trafikte bizi zamanında yetiştiriyor. Hatta köşedeki İrlanda barında çorba içmemize bile vakit kalıyor. Mariinsky tiyatrosunun salonu Bolşoy kadar ünlü ve büyük olmasa da çok süslü ve etkileyici. Günlük kıyafetlerimizle olduğumuza utanıyoruz çunkü tüm izleyiciler gece elbiseleri ve takım elbiseler içinde. Yerimiz internetten görerek aldığımızdan mükemmel. Bale başlıyor ve büyülenmiş bir halde gösterinin hiç bitmemesini istiyoruz. Kadıköy Süreyye Operasında da bir çok baleye gittiğimiz için aradaki fark gerçekten çok. Ama bizimkilerin de son senelerdeki farkı kapama gayretlerini yabana atamayız. Başroldeki balerin gerçekten sahnede sanki akıyor. Gösteri bittiğinde de ortalık alkıştan yıkılıyor. Bu arada 27 no.lu otobüsler Nevsky den Mariinsky ye 10 dk.da geliyor. Dönüşte de 27 no. ile Nevsky caddesine dönüyoruz. Son gecemiz daha yeni başlıyor ve burada Coyote Ugly adlı gece kulübü çok ünlü. Balenin üstüne ltür şoku yaşıyoruz. İçerisi 23.30 olduğundan boş sayılır. Belki de biraz erken olabilir burası için. Ama bizim için yorucu geçen günü bitirme zamanı geldiği anlaşılıyor.  7 no.lu otobüsü yakalayıp otele dönüyoruz. 
           
 Ertesi günümüzü önce porselen müzesine giderek, daha sonra Peterhoff yazlık sarayında geçiriyoruz. Yazlık saraya metronun Avtovo durağında indikten sonra caddenin karşısından 224 veya 424A no.lu minibüslerle 70 rubleye gidiliyor. Yaklaşık yarım saatte varılıyor. Sarayın bahçesine giriş 450 ruble. Binanın içine giriş için ise ayrıca 400 ruble vermek gerekiyor. Bahçedeki fıskiyelerin bulunduğu havuz, sarayın önünden Baltık denizine kadar uzanıyor ve Paris teki Versailles sarayına özenilerek yapılmış. Yorulup restoranında çay-kahve molası veriyoruz. Çıkışta yağmur başlıyor ve hızlı bir yürüyüşle durağa gelip aynı yoldan Nevsky caddesine dönüyoruz. Caddenin orta yerinde Gostiny Dvor adlı alış veriş merkezi pahalı markaların olduğu devasa bir yer. Burada dolu yağmaya başlıyor ve doludan kaçarken kendimizi tren garının yanındaki devasa AVM Galleria ya atıyoruz. Burasını Türk müteahhitler yapmış ve içeride birçok Türk markası mağazalar var. Süpermarketinde de 40 rubleye magnetler,140 rubleye matruşkalar var. Dışarıda kazıklanmaya hiç gerek yok.Yiyecek içecek te daha ucuz. Burada dinlenip karnımızı doyurduktan sonra havaalanına doğru yola çıkarken kar yağmaya başlıyor ve bizim Rusya seyahatimiz böylece noktalanıyor.