8.9.10
Zanzibar
seyahatimizi 5 kişilik bir ekiple gerçekleştiriyoruz. Uganda’nın
eski başkenti Entebbe üzerinden Dar’es selam yolculuğumuz yaklaşık 8 saat
sürüyor. Buradan da 12 kişilik pırpır uçakla 20 dakika. Uçağa binişimiz unuttuğumuz tropik iklimin habercisi, Küçük
uçağımızın toprağa ayak basması ile farklı bir dünyaya gelişimizin iyice
farkına varıyoruz. Otelimiz, adanın kuzeyindeki Nungwi bölgesinde bulunan Royal
Zanzibar otel. Havaalanında bizi karşılayan minibüs 1 saatlik kara yolculuğuyla
kalacağımız yere bırakıyor. Saat 14.15 gibi oteldeyiz. Öğle yemeği 14.30 da
bittiği için bizi hemen açık büfe salonuna alıyorlar. Uzun yolculuğun ardından
hepimiz kurt gibi acıkmışız ve nefis zanzibar yemeklerinin içine atlıyoruz.
Karnımızı doyurduktan sonra odamıza yerleşip, kendimizi Hint okyanusunun serin
sularına bırakıyoruz. Akşama kadar turkuaz renkli deniz ve beyaz kumları olan
sahilde vakit geçirdikten sonra, akşam yemeğini yine otelde yiyoruz. Otelin
yemekleri çok güzel. Özellikle deniz
ürünlerinden karides ve ahtapotun salata ve ızgara çeşitlerine tatil boyunca
doyuyoruz. Her yemeğin ardından yediğimiz tropikal meyveler, özellikle ananas olmazsa
olmazlarımızdan.
Sabah otelde,
Stone town’ı bütün gün gezmek üzere bir araç kiralamak istiyoruz. Günlük ücreti
100 dolarmış, kabul edip çıkıyoruz. 1 saat sürecek yolumuz üzerindeki
kasabalarda yerel pazarın içinde değişik fotoğraflar çekiyoruz. Bu pazarda her
şey var. Et, balık, sebze, meyve ve giyecekler. Halkı pek fazla turiste alışık
olmadığı için ilk başta bizleri biraz yadırgıyorlar. Ancak daha sonra sık sık
duyacağımız gibi “Hakuna Matata” (yani
problem yok) oluyor. Özellikle Müslüman olduğunuzu anlayınca daha içten
davranıyorlar. Bunun için “selamün aleküm” demek yeterli.
Stone town’a ulaştıktan
sonra ilk durağımız balık pazarı oluyor. Dikdörtgen şeklindeki uzun binanın
içinde karşılıklı tezgahlar var. Tezgahların üzerinde türlü türlü okyanus
balıkları, ahtapotlar hatta köpek balığı(yüzgeçleri kesilmiş halde) (çünkü
köpekbalığı yüzgeçi çok büyük paralara afrodizyak olarak satılıyor) bile
bulunuyor. Ancak fazla uzun kalamıyoruz. Çünkü kokular dayanılmaz. Balık
pazarının hemen yanında aynı şekilde et pazarı var. Burada da aynı görüntü ve
kokular nedeniyle gezintimiz kısa sürüyor. Et ve balık pazarı var da, tavuk
pazarı olmaz mı! Tabii ki o da var ama biraz daha ilerde. Tavuk ister canlı,
ister kesilip yenmeye hazır şekilde her türü mevcut. Kocaman sepetlerin içinde
bir sürü tavuk, kesilmeye hazır şekilde bekliyorlar. Arka tarafta istenirse
tavuklar kesilip, kazandaki sıcak suya batırılıp, tüyleri yolunuyor. Artık
kokudan bahsetmiyorum bile, anladınız siz onu J.
Sebze ve
meyve pazarı ise yerlilerin alışveriş ettiği lokal Pazar”da her türü bulmak mümkün. Ama burada fiyat
sorduğumda bir turist olarak bana bile pahalı geliyor.Zanzibarda bir kişinin aç
kalması pazarı gezince imkansız sanırım.(Tabi tok açın halinden anlamaz) Adnan arkadaşımıza göre her yer(gözünün
gördüğü yerler) yiyecek dolu. Çok bereketli toprakları var.Tabi insanlara
sorunca her yer kavramı değişiyor.Çünkü baktığın yer değil sahip olduğun yer
önemli.İnsanlar açlıktan ölüyor.
Gezerken
insanlar bize biraz endişeli yaklaşıyorlar. Ne de olsa beyazız ya, yani Mzungu’(Swahili
dilinde beyaz insan)ız. Siyah insanlar mzungulardan çok çekmişler. O yüzden hak
vermemek de mümkün değil hani.
Stone town’ın
dar sokaklarında gezerken evler ne kadar kötü de olsa kapılarının özenli ve
ahşap oymacılığının yeteneklerini gösterecek derecede güzel olmaları
dikkatimizi çekiyor. Bu sırada küçük bir dükkandaki tişörtler hoşumuza gidiyor
ve içine dalıyoruz. Satıcı kadını Hintliye benzetip hemen “namaste” diyoruz
İçerdeki kadın Hindistandan yıllar önce baskıdan kaçtığını,. Ancak kendisinin
Müslüman olduğunu söylüyor.Gene Müslümanlığımızdan utanıyoruz. Ama
çaktırmıyoruz.Bir sürü değişik tişört alıyoruz. Kadın hediye olarak İnanç ve
bana kına veriyor..
Stone town
kültür merkezi, limanın biraz ilerisinde denize karşı yerini almış.
Dr
Livingstone nun evini ziyaret ediyoruz. Burası aynı zamanda turizm bürosu.
Livingstone
köleliği kaldırmak için uğraşmış bir İngiliz. (Güya) Ama onun adına turistler 5
dolara köle ediliyor.
Eskiden
dispanser olarak kullanılıyormuş. Zanzibar’ın en dikkat çekici binası dört
katlı ve şatafatlı balkonları olan bir bina. Sultanın danışmanı Hintli zengin
tüccar Tharia Thopan tarafından yaptırılmış.İçinde şimdi değişik mağazalar ve
turizm şirketleri var. Hatta bunlardan biriyle baharat turumuzu da ayarladık.
Kişi başı 20 dolar. Bu binanın hemen karşısında Mercury’s restaurant yer
alıyor. Freddie Mercury ya da gerçek adıyla Faruk Bulsara, buranın sahibiyle
hemşeri, yani o da Zanzibar doğumlu. Bizim gittiğimiz dönem ramazan ayına denk
geldiği için gündüz kapalıydı. Sahilde Mzingani caddesi boyunca biraz
ilerleyince Saray müzesi (Palace Museum) karşınıza çıkıyor. 1800 li yıllarda
sultanlığın resmi konutu olarak inşa edilen büyük beyaz binada sultanların
çeşitli eşyaları, mobilyaları, sergileniyor. Haritalar, ticari antlaşmalar,
portreler, saltanat tahtı sergilenen eşyalardan bazıları. Ertesi gün bayram olduğu için üst kata bir sürü sandalye
yerleştirilmişti ve tören hazırlıkları yapılıyordu.
Sarayın biraz
ilerisinde sultan Barghas tarafından yaptırılan harikalar evi (Beit el ajaib
yani acayip ev) –house of wonders- var. Zamanında adadaki elektrik lambası ve
asansör olan tek bina olduğu için bu isim verilmiş. Sadece kabuller ve
törenlerde kullanılmak üzere yaptırılan bir binaymış. 4-5 katlı büyük beyaz bir
bina.
Harikalar evinin karşısında Foradhani bahçesi var. Bahçe deyince büyük bir yer beklemeyin, burası ufak bir yeşil alan. Bahçenin biraz ileri ve karşısında eski hisar bulunuyor. Arap kalesi de deniyor. Fakat pek bir şey kalmamış. Sur diplerine yerleşmiş dükkanlarda hediyelik eşyalar var ancak pahalılar. İçerde cafe tarzı bir yer var. Burada oturup patates kızartması yiyoruz. Ardından baharat turumuza geçiyoruz. Tarçın, zencefil, vanilya, karanfil, karabiber gibi baharatların nasıl elde edildiklerini öğreniyoruz. Ayrıca Chanel No5 kokusunun orjinalini de gösteriyorlar. Bir meyvenin çekirdeklerinin etrafındaki tozları yüzlerini boyamak için ve ruj olarak kullanmaları da oldukça ilginçti. Turun sonuna doğru zenci bir çocuk
bir solukta Hindistan cevizi ağacına çıkarak bizim için meyve topluyor. İnerken söylediği “Jambo Jambo” şarkısı hepimizi neşelendiriyor. Daha sonra topladığı Hindistan cevizlerinin önce suyunu içiyor, ardından içini yiyoruz. En sonda değişik tropik meyveleri hem tanıtıp hem tadına bakmamızı sağlıyorlar. Maalesef çoğunun adını unuttum, ama tatları mükemmeldi. Tura veda ederken bize palmiye ağaçlarından yaptıkları şapka ve çantaları hediye ediyorlar. Tur boyunca bize eşlik eden Ömer, oruç tutuyormuş. Gezinin sonuna doğru akşam ezanı okundu ama hiç acele etmeden kibarca bizi gezdirmeye devam etti. Biz bundan rahatsız olduk aslında, ama güler yüzünü hiç bozmadı. Zanzibar halkının misafirperver olduklarını bir kez daha kanıtladı. Dönüş yolunda eve götürmek üzere karabiber aldık.
Akşam
Foradhani bahçesinin yan tarafında sahil kenarındaki açık alan, yiyecek satıcıları
ile doluyor. Seyyar satıcılar mangallarda pişirdikleri deniz ürünleri ile et,
tavuk ve daha pek çok yiyeceği satıyorlar. Bunların çok ucuz olduğu söylenmişti
fakat o kadar da ucuz bulmuyoruz. Tanesi 1 dolar olması gerekirken 15 dolar
oluca ister istemez bir uzaklaşma oluyor..Ayrıca hijyen konusunda da
tereddütlerimiz olduğu için sadece bakmakla yetiniyoruz.
Sabah, zindan
adası ve kum adası turumuzu yapmak üzere yola çıkıyoruz. Zanzibarın yöresel
teknesi olan Dhow ile önce prison island(zindan adası)’ a gidiyoruz. Burası
Changuu adası olarak biliniyor. Yapılma amacı hapishane olmasına rağmen bu
şekilde hiç kullanılmamış. Önce köleler burada tutuluyormuş. Ancak daha sonra
karantina altına alınması gereken hastalar için dispanser olarak kullanılmaya
başlanmış. Son dönemde ise otel haline gelmiş ve şu anda da tadilat
altındaymış. Adada dev kaplumbağaların üretimi yapılıyor. Yüzlerce kaplumbağa
etrafınızda dolaşıyor. En yaşlısı 150 yaşındaydı. Taze otlarla kaplumbağaları
besliyoruz.
Sahilde renk renk kocaman denizyıldızları sıralanmış sanki bizleri bekliyorlar. Murat iki tanesini omuzlarına alıp kıdem atlıyor. Mehmet ise göğsüne koyarak “sheriff” oluyor. Dhow’umuz “marhaba” ile kum adasına doğru gidiyoruz. Pek çok tropik deniz canlısını bir arada görebildiğimiz şnorkelin ardından yerel mutfağın örneklerini sundukları açık büfe yemeğimizi yedik. Yemeğin ardından tropik meyveler özellikle ananas ve hindistancevizlerine doyamıyoruz. Çöpe atılacak olan hindistancevizi kabuklarını toplayıp eve götürmeye karar veriyoruz. Çalışanlar bu duruma şaşırıp gülüyorlar ama bizim için onların manevi değeri var. Adada dinlenirken tur ekibindeki Glory yanımıza gelip, sohbet ediyor. Bunda Murat’ın da etkisi var sanırım J. Glory gazetecilik okumak istiyormuş. Siyahi güzel kızın fotoğraflarını çekiyorum. E-mail adresini isteyerek, fotoğraflarını gönderebileceğimi söylüyorum, hemen veriyor. Zaman ilerledikçe gel-gitin etkisiyle sular yükseliyor ve neredeyse ada kaybolacak. Tüm malzemeler toparlanıp uzaklaşırken adanın da yavaş yavaş sular altında kalışını izliyoruz.
Dönüş yolunda yelkenler açılıyor ve sanki süzülür gibi deniz
üzerinde ilerliyoruz. Stone town’a ulaştığımızda şoföre, köle pazarına gitmek
istediğimizi söylüyoruz. Şu anda Katolik kilise olarak kullanılan köle pazarı,
gerçekten tüyler ürpertici. Yerin metrelerce altındaki zindanlarda zincire
vurulan kölelerin çoğu ya hastalıktan ya da açlıktan ölüyorlarmış. Özellikle
zor işlerde, kırbaçlanarak çalıştırılarak güç kazanması ve daha iyi paraya
satılması istenirmiş. Kaldıkları yerlerde tuvalet ihtiyaçlarını ara boşluğa
yaparak giderirlermiş ve deniz yükseldiği zaman bu pislikler denize giderek temizlenmesi sağlanırmış. Buradaki bekleme sürecinde başlayan eziyet, gemilere bindirilip Amerika kıtasında satılana kadar
Sabah,
sahilde dolaşan ve sürekli tur satmaya çalışan yerli halktan biri olan Yahya
ile anlaşıp,
öğleden sonra yunuslarla yüzmek ve Jozani ormanındaki Colobus
maymunlarını görmek için sözleştik. Adanın en güney ucundaki Kizimkazi balıkçı köyüne 1 saatlik bir yolculukla ulaştığımızda sahilde bir sürü çocuğun denizde oynaştığını görünce biz de onlara katıldık. Bir müddet çocuklarla oynadıktan sonra küçük bir botla yunusların bulunduğu bölgeye açıldık.
Bir müddet sonra etrafımızda oynaşan 10-15 şişe burunlu yunusla çevrildik. Hemen şnorkellerimizi ve maskelerimizi takıp yanlarına atladık. İlk karşılaşma gerçekten heyecan vericiydi. Yaklaşık 2 metre boyundaki gülümseyen yunuslar ne de olsa vahşi doğa hayvanları. Dipte sürü halinde çiftleşme törenleri yapıyorlar ve arada bir veya iki tanesi yüzeye doğru yaklaşıp bize bakıyor. Gözgöze gelince ürpermemek elde değil. Yarım saatten fazla gözledikten sonra mutlu ve yorgun şekilde kıyıya çıkıyoruz. Yolumuz adanın ortalarında bulunan Jozani milli parkı.
Nesli tükenmekte olan ve dünyada sadece Zanzibar adasında yaşayan kızıl colobus maymunları ormanlık bir bölgede yaşıyorlar ve sadece tek bir ağacın yaprakları ile besleniyor. Çok da rahat hayvanlar. Yanlarına yaklaşmamızı umursamıyorlar. 1 saatten fazla bu enteresan canlıları gözledikten sonra akşam otelimize geri dönuyoruz.
12.9.2010
Son günümüzde su altını keşfetmek için dalış yapmaya karar veriyoruz. Dalış sektörü burada da dünyanın bir çok yerinde olduğu gibi İtalyanların elinde ve fiyatları fixlemişler. Ama buraya kadar gelip dalış yapmak mecbur olduğundan pazarlık dahi etme şansı yok. Neyse deyip tek günlük bir dalış satın alıyoruz. Adanın kuzeyinde Nungwi bölgesinde dalış yapıyoruz. Su altı muhteşem güzellikte el değmemiş mercanlar ve irili ufaklı balıklarla kaynıyor. Sabah ve öğleden sonra iki dalış yaparak bu eşsiz güzelliklerin tadını da çıkardıktan sonra akşam oteldeki eğlenceye katılıp ertesi gün Zanzibar maceramızı tatlı bir anı olarak geride bırakıyoruz.
Bir müddet sonra etrafımızda oynaşan 10-15 şişe burunlu yunusla çevrildik. Hemen şnorkellerimizi ve maskelerimizi takıp yanlarına atladık. İlk karşılaşma gerçekten heyecan vericiydi. Yaklaşık 2 metre boyundaki gülümseyen yunuslar ne de olsa vahşi doğa hayvanları. Dipte sürü halinde çiftleşme törenleri yapıyorlar ve arada bir veya iki tanesi yüzeye doğru yaklaşıp bize bakıyor. Gözgöze gelince ürpermemek elde değil. Yarım saatten fazla gözledikten sonra mutlu ve yorgun şekilde kıyıya çıkıyoruz. Yolumuz adanın ortalarında bulunan Jozani milli parkı.
Nesli tükenmekte olan ve dünyada sadece Zanzibar adasında yaşayan kızıl colobus maymunları ormanlık bir bölgede yaşıyorlar ve sadece tek bir ağacın yaprakları ile besleniyor. Çok da rahat hayvanlar. Yanlarına yaklaşmamızı umursamıyorlar. 1 saatten fazla bu enteresan canlıları gözledikten sonra akşam otelimize geri dönuyoruz.
12.9.2010
Son günümüzde su altını keşfetmek için dalış yapmaya karar veriyoruz. Dalış sektörü burada da dünyanın bir çok yerinde olduğu gibi İtalyanların elinde ve fiyatları fixlemişler. Ama buraya kadar gelip dalış yapmak mecbur olduğundan pazarlık dahi etme şansı yok. Neyse deyip tek günlük bir dalış satın alıyoruz. Adanın kuzeyinde Nungwi bölgesinde dalış yapıyoruz. Su altı muhteşem güzellikte el değmemiş mercanlar ve irili ufaklı balıklarla kaynıyor. Sabah ve öğleden sonra iki dalış yaparak bu eşsiz güzelliklerin tadını da çıkardıktan sonra akşam oteldeki eğlenceye katılıp ertesi gün Zanzibar maceramızı tatlı bir anı olarak geride bırakıyoruz.