14 Haziran 2012 Perşembe

ŞARM EL ŞEYH - MISIR




Ekim 2007
Tüplü dalışa başladıktan sonra bütün dalıcılar için Mekke sayılan Kızıldeniz’de dalmak da bizim için önemli bir konu olmuştu. Bu yüzden elimize geçen ilk fırsatta oraya gitmek için turları araştırmaya başlamıştık. Kalacağımız yerin önemi yoktu, önemli olan temiz bir yerde konaklayıp, asıl amacımız olan dalışı istediğimiz şekilde yapmaktı. Ancak Mısır için temiz bir otel demek 5 yıldızlı olması demekti. Bu yüzden de 5 yıldızlı bir otele rezervasyonumuzu yaptırıp tatil gününün gelmesini heyecanla beklemeye başladık. Ancak bir hafta kala tur şirketinden bize söylenen rezervasyon problemi nedeniyle aynı ayarda 4 yıldızlı bir otel ayarlandığı haberi verildi. Biz de çok önemsemedik. Fakat bu haberin, bununla birlikte başka sorunların da yaşayacağımızı gösteren ilk haber olduğunu bilmiyorduk tabii ki. Neyse, sayılı gün çabuk geçmiş ve Kızıldeniz yolculuğumuz başlamıştı. Uçağa binerken rehberin bizi inişte karşılayacağı söylenmiş ve biz de kendi işimizi yapmaktan rahatsız olmadığımız için çok fazla ilgilenmemiştik. Ancak uçaktan inip pasaport kontrolünden de geçtikten sonra, dışarıda bizi bekleyecek olan rehberi aramaya başladıysak da bir türlü bizim turla ilgili bir emareye rastlayamamıştık. Mehmet İstanbul’daki irtibat numarasını arayıp durumu bildirdi. Onlar da daha sonra bizi tekrar arayacaklarını söyleyerek kapattılar. Bir süre sonra aradıklarında ise başka turla birleştiğini ve onların rehberini bulmamızı istediler. Biz de o rehberi bulup sorunca “evet ben size de bakacağım” dedi. Neden bizim turun ismini de yazıp beklemediniz diye sorunca “kusura bakmayın karışıklık oldu” gibi bahaneler söyledi. Bizim sinirler daha tatilin başında gerilmişti, bakalım sırada ne vardı.
Otele ulaştığımızda ise sıradakinin ne olduğunu anlamıştık. Otel 4 yıldızlıydı ama bizim iki yıldızlı tatil sitelerine benziyordu. Biraz etrafa baktık pek iç açıcı değil gibi görünüyordu. Fakat bizim için önemli değildi, denizi görmüştük ve bir an önce dalmak istiyorduk. Hemen odamıza yerleştik. Odamız fena görünmüyordu. Oldukça büyük ve üstelik de temizdi. Mayolarımız giyip denize ulaşmaya çalıştık, ama ne mümkün. Sanki çok yakındaymış gibi duran deniz meğerse ne kadar da uzağımızdaymış, fark edememişiz. Sıcak havadaki 20 dakikalık yürüyüşün ardından kendimizi denize atma isteğiyle dolmuştuk. Havlularımızı şezlonglara bırakıp sahilden denize girmeye başlayınca arkamızdan çalan ısrarlı bir düdük sesi ile irkildik. Pek de üzerimize alınmamıştık oysa, ama dönüp bakınca bizi uyarmaya çalışan bir görevliyi gördük. Girdiğimiz yer sahil değil mercanlarmış ve üzerine basmak yasakmış. Daha ilerde bulunan plastik bidonların yan yana durmasından oluşmuş bir iskeleden giriliyormuş. Biz de duyarlı dalgıçlar olarak bu uyarıyı dikkate alıp, oradan çıkıp dedikleri yerden girdik. Biraz vukuatlı da olsa artık Kızıldeniz’de idik.
Gerçekten de söylenenler çok doğruymuş. Burası deniz canlılarının her türünün bulunduğu bambaşka bir dünya. Rengarenk balıklar hemen etrafımızı sarıp bize de “hoş geldiniz” dediler. İlk buluşmamızda çok içten ve sıcak bir karşılama olmuştu bizim için. O ana kadar yaşadığımız bütün olumsuzlukları unutmuştuk bile. Saatler süren keşif şnorkelinin ardından otele döndük ve ertesi gün yapacağımız dalış turunun organizasyonu için dalış hocamız Didem’in verdiği telefon numarasını çevirmeye başladık. 
Telefonun diğer ucundaki Mısır’lının İngilizcesi ve benim İngilizcem pek birbirine uymasa da sonunda anlaşabildik ve ertesi gün bizi otelimizden almaları konusunda mutabakata vardık. Bu arada konuşmamıza şahit olan İnanç ve Adnan da dalış için geldiklerini ve kendi arkadaşlarının da tavsiye ettiği bir dalış merkezi olduğunu söylediler. Daha sonra numaraya baktığımızda aynı numara ve merkez olduğunu görünce hep birlikte gülmeye başladık. Böylece onlarla İstanbul’da da devam edecek olan arkadaşlığımızın ilk temelleri de atılmış oluyordu. Akşam yemeğimizi otelde yedik, daha önce yediğimiz Mısır yemeklerine göre hiç de fena değildi.
Ertesi gün sabah otelin kapısında bizi alacak görevliyi beklerken bize yaklaşan uzun boylu ve yakışıklı İtalyan genci, isimlerimizi söyleyince aldatılmadığımızı anladık. Bu genç, daha sonra bizim dalış rehberimiz olacak olan Massimo idi. Bu günkü dalış noktamız dünyanın en önemli su altı doğal parkı sayılan Ras Muhammed koyu. Dalış malzemelerimizi alıp, tekneye giderken güvenlik askerlerinin kontrolünden geçerek, park koruması için de ayrı bir ücret ödüyoruz. Yaklaşık iki saatlik hızlı bir deniz yolculuğunun ardından dalış noktasına varıyoruz. Massimo’nun verdiği kısa brifing ve hazırlıklarla birlikte Kızıldeniz’in muhteşem denizaltını keşfe başlıyoruz. İrili ufaklı pek çok deniz canlısıyla beraber renkli mercanları hafızamıza kaydediyoruz. İlk dalışın ardından öğle yemeğimiz İtalyanların tipik yemeği olan spagetti. Bize göre biraz diri pişen spagettinin yanındaki diğer yiyeceklerle karnımızı doyurduktan sonra ikinci dalışlar ve yine Ras Muhammed doğal parkının muhteşem canlılarıyla beraberiz. Akşamüstü otele dönüyoruz. 

Yemekten sonra Old Bazaar yani eski pazara gidiyoruz. İlk girdiğimiz dükkandaki satıcı genç, Samir, bize öyle yakın davrandı ki başka yere gitmemize gerek kalmadan tüm alışverişimizi orada tamamladık. Samir bizi koltuklara oturtup önce çay, ardından nargile ısmarladı. Hatta yemek bile söyleyecekti ancak biz zor tuttuk. Her tür ihtiyacımızı temin edebileceği konusunda bize garanti de verdi. Saatlerin farkına bile varmamıştık ama gece yarısını çoktan geçmişti. Samir’le hatıra fotoğrafı çektirip, kendisine de göndermek üzere adresini alıyoruz.
Ertesi gün batık dalışı yapmak için bizi yine otelimizden aldılar. İlk dalışa başlarken deniz kaplumbağası sanki bize hoş geldin der gibi karşıladı. Dalıştan önce batık gemideki alafranga tuvaletleri kullanabileceğimizi söylemişti Massimo fakat ihtiyaç hissetmedik. Bu arada dev bir Napolyon balığı da o bölgeyi kolaçan ediyordu. Öğle yemeği dünkünden çok farklı değil. İkinci dalışımızda akıntı o kadar güzeldi ki, hiçbir çaba sarf etmeden kendimizi akıntıya bırakarak kızıldenizin güzelliklerini seyrettik.
Akşam Naama Bay’daki gece hayatını yaşıyoruz. Bu bölgede genelde turistler olduğu için her şey onlara göre düzenlenmiş. Burada yaşayan Mısırlılar sadece çalışanlar. O yüzden ilgimizi çeken çok fazla şey yok.
Son günümüzde uçağa bineceğimiz için dalış yapmıyoruz. Ancak şnorkel yapabiliriz. Naama Bay’e yakın, kumsalı olan bir sahilden giriyoruz. Kumluk olduğu için denizaltı çok canlı değil fakat öğleye kadar burada oyalanıyoruz. Ardından otele yakın mercanlarla dolu sahilde son kez kızıldenize girerek, binbir renkteki balıklarla vedalaşıyoruz. Son akşam yemeğimizi Naama Bay’deki Safsafa restoranttaki muhteşem deniz ürünleriyle yapıyoruz. Zeytinyağlı ahtapot salata, ızgara karides ve balıklara doyum olmuyor. Akşam yemeğinin ardından Sharm El Sheyk’e veda ederek mutlu anılarla evimize dönüyoruz.