15 Haziran 2012 Cuma

SRİ LANKA - MALDİVLER



18.05.2012

Dubai aktarmalı 10 saate yakın yolculuğumuzun sonunda başkent Colombo’da bizi yerel rehberimiz Ashoka karşıladı. Bu sene İstanbula bir türlü gelemeyen yaz mevsimini burada hisseder hissetmez hemen şort ve terliklerimizi çektik.
Ashoka hemen bizi 5 gün süresince gezeceğimiz kliması iyi çalışan minibüsümüze bindirerek vakit kaybetmeden yola koyuldu. İlk durağımız Kandy yolu üzerindeki Pinnewala fil yetimhanesi. Yaklaşık 1 saat tek şeritli asfalt yolda kalabalık bir trafikte yol aldık. Ama şehirden çıkınca tabiat bizi gerçekten büyüledi. Sri Lanka yı hayal ederken Hindistan’ın karmaşasını ve kirliliğini düşüyordum ve hiç bu kadar düzenli beklemiyordum. Yol boyunca geniş pirinç tarlalarından ve ormanların içinden geçtik ve yetimhaneye ulaştık.


 Burası doğal bir park ve içeride serbertçe dolaşan 100 e yakın fil var. Genelde hallerinden memnun gözüküyorlar. İçeride bizim gibi birkaç turist vardı ve fillerin birçoğu ehlileştirildiğinden yanlarına gidip onlara dokunarak fotoğraflarımızı çektik. Daha sonra beslenme saati geldi ve yavru fillere biberonla süt verme imkanımız oldu. Burada annesi öldürülmüş ve ölüme terk edilmiş yavruları toplayıp yaşatmaya çalışıyorlar.
 Öğleden sonraya kadar burada vakit geçirip öğlen yemeği için parkın karşısındaki nehir kenarına yapılmış restoranlara gittik. Yemeklerimizi yerken fillerin banyo saati geldi ve 100 e yakın filin caddeden yürüyerek önümüzden nehire girip keyifle birbirlerini ıslatmalarını izledik. Yemekten sonra da biraz ilerideki küçük bir derede yıkanan fillerle beraber dereye girip onları tımar ettik ve onların bizi hortumlarıyla yıkamaları bizim için şaşırtıcı bir sürpriz oldu. Çok eğlendik. Doğrusu sıcak havada bu banyo çok iyi geldi. Daha sonra 3 saate varan bir yolculukla daha kuzeydeki Habarana şehrindeki otelimiz Chaaya village ‘ e vardık. Buralarda saat 18 de hava kararıyor. Yerleşip akşam yemeğini otelde yiyerek Habarana’ya kısa bir yürüyüş yaptık ama ortalıkta hiçbir şey yoktu. Bir tane cadde ve kapalı dükkanlar. Oralarda da Hindistan cevizi satıyorlar . Otele dönüp yattık.
19.05.2012
Gece muhteşem bir uyku uyumuşuz sabahın 7 sinde kahvaltıya indik. Cennet gibi bir bahçede kahvaltımızı ederken bahçenin aşağısındaki göl kenarında makaklar oynaşıyor, bir müzisyen de uzakta ağaçların altında oturmuş flüt çalıyordu. Çok etkileyici ve huzur veren bu güzel dakikalardan sonra Sri Lanka’nın olmazsa olmazı Sigiriya ya doğru yola çıktık.
Burası devasa bir kaya (küçük bir dağ denebilir) üzerinde ve çevresinde kurulmuş 1500 yıl önceye dayanan bir uygarlık kalıntıları. En dıştan büyük bir hendekle çevrili ve eskiden içinde timsahlar yüzüyormuş. İçeri girdikçe değişik ve simetrik havuzlar ve bahçelerden geçerek kayanın yanına çıkıyoruz ve yaklaşık 800 basamakla etrafından dönerek yukarı kadar çıkıyoruz. Ortalara doğru bazı mağaralar var ve bunların duvarları çok güzel fresklerle süslü. Haremdeki çeşitli milletlerden kadınlar resmedilmiş. En tepeye çıkınca manzara muhteşem. Dört bir tarafımız sık ormanla çevrili. Çok uzaklarda bir Buda heykelinden başka görünen bir şey yok.

Bu arada tahtakaleden aldığım şemsiye gibi açılan şapkalar çok işimize yaradı. Aşağıda buranın tarihini anlatan çok güzel bir de müzesi var. Gezmeden geçmemek gerekir. Sigiriya gezisi bize adam başı 30 $ ‘a maloldu. Ama değdi. Burası dünyanın 8. Harikası olarak UNESCO tarafından korunuyormuş.
Öğlen yemeğinde rehberimize yerel yemekleri tatmak istediğimizi söyledik ve o da bizi yol üzerinde ağaçların içinde bir restorana götürdü. Burada ismini bilmediğimiz birçok sebzeleri yedik. Ortaya meze gibi birçok tabak getirdiler ve hepsi köri soslu ve hafif acılı. Ben acıyı sevmediğim halde bu yemekler çok hoşuma gitti.
Yemekten sonraki işimiz tuktuk,kağnı ve sal ile gezmek. Garip bir kombinasyon gelebilir ama çok
eğlenceli. Önce asfaltta tuktuk sürdük. Daha sonra köy yolunda bizi bekleyen öküzlerin çektiği arabaya binip orman içine gittik. Burada ormanın ortasında bir Budist tapınağının yanından geçip gölde bizi bekleyen sal ile gölün uzak bir noktasına gittik. Bu arada gölü tarif edecek olursam suyun ortasında üzerinde çeşitli kuşların olduğu devasa ağaçlar olan ve nilüferlerin içinden geçtiğimiz çıt çıkmayan büyülü bir yer.

Sessizliği küreklerin suya dalışı bozuyor ve bu huzur ortamı bitmesin istiyorsunuz. İlerideki muz bahçesinin içine çıktık ve ağaçlar arasında ilerleyerek kerpiçten yapılmış bir kulübeye geldik. Burada bizi balıkçının kızı ve torunu karşıladı. Bizi kulübede ağırlayıp bize taze muz; papaya ve çay ikram ettiler. Çayları Hindistan cevizi kabuğundan içtik.Gece olunca dışarıda ağacın üzerindeki kulübede yatıyorlar çünkü vahşi filler gece gelebiliyorlar ve kaçmak imkansızmış. 1 saate yakın burada vakit geçirdik ve aynı yolla geri döndük. Balıkçılar bize göldeki nilüfer çiçeklerinden kolye , yapraklarından şapka yaptılar ve bu eğlenceli gezimizi tuktuklarla bitirdik.  

Ashoka bizi minibüste bekliyordu ve günümüz bitmeden yol üzerindeki bir mağazaya uğradık. Burada turist avlamaya çalışan satıcılar hanımlara sari giydirdiler biz de bol bol foto. çektik. Ama gene de ucuz bulduğumuz birkaç eşya alıdık. Akşama doğru da yemek öncesi günün yorgunluğunu atmak amacıyla tavsiye edilen çeşitli bitkisel kremlerle yapılan Ayurveda masajı yaptırdık ama Tayland masajı kadar etkili gelmedi, ama gene de hiç yoktan iyidir. Akşam yemeğini gene yerel yemeklerin yendiği bir bahçede yiyerek günü bitirdik.













20.05.2012
Sabah erkenden yollara düştük ve Kandy şehrine doğru yola çıktık. 1 saatlik bir yolculuktan sonra bir baharat bahçesinde mola verdik. Burada Ayurveda eğitimi de almış olan bir tıp doktoru bize eşlik etti ve bitkileri ve kullanım amaçlarını anlattı. Bahçenin görünen kısmı bile yağmur ormanı gibiydi burada bitkilerden elde edilen ilaçların tün dünyaya pazarlandığını anlattılar. Bitkisel yağlarla ayak masajı yaptırdık ve ikram edilen bitki çayları ve hindistan cevizi sularını içtik. Tatlandırıcı olarak kullanmak üzere muz ve vanilya özü aldık.

Yola devam ederek Golden Temple denilen Budist tapınağına geldik. Burada tapınağın arkasından tepeye doğru çıkınca mağaralara yapılmış bir tapınak daha var. Zaten görülmesi gereken tapınak ta bu. Mağaraların içlerinde yatan ve oturan Buda heykelleri dolu.

 Yalnız içeri şortla girilmiyor. Pantolon yoksa peştamal sarıyorlar. Mağaraların tavan ve duvarları da Buda resimleri ile dolu. Tütsü kokularıyla geziyoruz. Gerçekten etkileyici bir mekan. Ziyaretimiz bittikten sonra Kandy ye doğru devam ediyoruz ve birkaç küçük kasabadan geçiyoruz. Bazı yerlerde tren yolu kapanıyor ve bekleyen çocuklar ve insanlarla gözgöze gelip el sallamak garip bir his. Yolda etkileyici bir Hindu tapınağında fotoğraf molası veriyoruz.

Kandy ’ye vardığımızda merkezdeki çarşının ortasında büyük bir orkestra yerel pop müzik çalıyor ve ortada da birkaç peştemallı adam komik figürlerle oynuyordu. Çok eğleniyorlardı. Bize de görüntülemek kaldı.
Burada çabucak halkın arasına karışıp çarşı pazar alış veriş yaptık. Burada Müslüman esnafa dikkat etmek lazım çünkü sizi kazıklamak için ellerinden geleni ardlarına koymuyorlar. Budistler biraz daha dürüstler . Belkide bize böyleleri denk geldi  ama ülke genelindeki esnaf bizde böyle bir izlenim uyandırdı. Akşama doğru yerel dans gösterilerinin yapıldığı bir kumpanyaya gittik. Burada davullarla gürültülü ve hareketli danslar izledik. Şovun sonundaki ateş yutma ve közler üzerinde yürüme gösterisi fena sayılmazdı. Bitişte akşam yemeğini Mother’s Kitchen adlı bir restoranda biryani yiyerek tamamladık. Tabi Müslüman esnaf gene tesadüfen hesabı kabartarak getirdi. Uyarınca düzelttiler.

21.05.2012  Sabah Colombo ’ ya hareket ettik . Ama önce yol üzerindeki botanik parkında 1 saatlik bir molamız var. Kapıdan girdiğimizde bir çok gelin ve damat fotoğraf çektirmeye gelmişler. Tabi biz de kaçırmadık ve fotoğraflarını çektik . Burada pek çok değişik türde bitki ve ağaca rastlamak mümkün ve gayet bakımlı. Dünyanın 2. En yaşlı ağacı da buradaymış. Ancak birkaç ay önce ölmüş. Sadece bir dalı kalmış. Bu bile çok büyük bir alan kaplıyor. İçerilere doğru ilerledikçe ağaçların üzerinde baş aşağı asılı duran meyve yarasalarını görüyoruz ve burada epey bir zaman geçiriyoruz. Daha ilerilerde tropik dev ağaçlar, orkide bahçeleri ve hiç görmediğimiz meyve ağaçları var. Hepsini fotoğraflayıp yolumuza devam ediyoruz.
Buraya gelip te Seylan çayı almamak olur mu? Bizim Karadenizdeki gibi bir çay fabrikasında mola
verip çeşitli çaylardan alıyoruz. İkram edilen çayı içiyoruz. Çay gerçekten mükemmel. Seramik demlik ve fincanlarda içilince hiç burukluk yok. Öğlene doğru yemek molasını aldığımız bahçede ağaç evinde flüt çalan adamla beraber fotoğraf çekiyoruz. Adamın mail adresi vermesi ve fotoğrafı istemesi komiğime gitti. Görüntüde sanki o kulübede yaşayan bir gariban gibi ama mail adresi var 
5-6 saatlik bir yolculuğun ardından başkent Colombo ’ya varıyoruz. Hemen otele yerleşip kendimizi sokağa atıyoruz. Galle Road da yürüyerek şehri tanımaya çalışıyoruz. Kollupitiya adlı bir tren istasyonunda koşuşturan halkı görüntülüyoruz. Tren bekleyenler, yetişmeye çalışanlar, kravatlı ve tayyörlü esmer insanların ellerinde cep telefonları, insan profilinin bir anda değişmesi ve büyük şehir havası. Akşama kadar yürüyüp geri otele döndük ve duş aldıktan sonra gece kumsalı olan bir otelin bahçesinde, dalgaların sesini dinleyerek çaylarımızı içip günü bitirdik.
22.05.2012
Sabah tuktuklarla şehir merkezini dolaşmaya çıkıyoruz. Tuktuklarla pazarlık ediyoruz yoksa hemen fiyatlar 5-10 misli oluyor. Ortalama 2-3 km. için 50 rupi yetiyor. Yani bizim parayla 1,5 TL  (2 kişi ) Geze geze en sonunda Colombo’ nun en verimli iki AVM sine ulaşıyoruz. Biri Majestic Center her türlü kıyafet ve markalar var ve fiyatlar çok uygun. Diğeri de hemen yanındaki elektronik çarşısı Unity Plaza. Örnek vermek gerekirse orijinal Barça forması Barselona da 100 € iken burada 20 € . Tuktuklarla otele dönüyoruz ve Ashoka bizi 1,5 saatlik kalabalık trafik yolculuğuyla havaalanına bırakıyor. Gerçekten nasıl geçtiğini anlayamadığımız Sri Lanka turumuz böylece sona eriyor.
Maldivlere 2 saat 15 dk lık sürede varıyoruz ama burayı yazmaya gerek görmüyorum, kısaca GÜNEŞ+KUM+DENİZ…