10 Temmuz 2012 Salı

KENYA'DA SAFARİ
















KENYA  15.11.2010


Türk Hava Yollarının tarifeli uçağı ile gece 03:00 gibi Kenya’nın başkenti Nairobi’ye indik. Otelimize yerleşip kısa bir uykudan sonra 4 x 4 Toyota Land Cruiser jiplere binerek Abandones milli parkına doğru yola çıktık. 4 saatlik zorlu bir yolculuktan sonra ana yoldan araziye girip kamp alanımıza vardık. Küçük bir göl kenarında kurulmuş lüks çadırlardan oluşan kampımız çok büyüleyici. Gölde çeşitli su kuşları, karşı kıyıdaki impala sürüleri, manzaranın vaz geçilmezleri.
 Ana kulübede küçük bir restoran kurulu ve bahçede bir marabu dolaşmakta. Kısa süre içinde ortama alışıyoruz ve bu muhteşem ortamın tadını çıkarıyoruz. Öğle yemeğinin ardından arazide yürüyerek bazı hayvanları görebileceğimiz söylenince tedbirsizce yola koyulduk ve bunun cezasını bastıran sağnak yağmurda sırılsıklam olarak çektik. Islanmamıza rağmen bir babun sürüsünün yanından geçerek impalaların ve tompson ceylanlarının bulunduğu düzlüğe gelip buradan bir şelalenin önüne kadar yürüdük.


Tabi önümüzde silahlı rangerler olmak suretiyle. Çadırlara geri döndüğümüzde hava kararmadan jiplerle de gezileceğini öğrendik. Ama yatağa girince bu geziyi kaçırdık.İyi ki de kaçırmışız çünkü gidenlerin jipi şiddetli yağmurda çamura saplandı ve hava karardı. Etrafta gece avlanan yırtıcılar olduğu düşünülürse bir de telsiz bağlantısı kesilince endişelenmedik değil. Neyseki korkulacak bir durum olmadı ve akşam yemeğinin ardından yakılan şöminenin başında Nursima’nın yeni yaşını kutladık.  
Sabah erkenden jiplere atlayıp kuzeye doğru yola koyulduk. Varış noktamız Nakuru Milli parkı. Yolda ekvator çizgisinden geçerken suda dönen kibrit  testi yapan ve bahşiş toplayan yerlileri görüntüledik. 
Çocukken Barış Manço’nun programında seyrettiğim bu test gerçekten çok ilginç. Çizginin kuzeyinde çöp sağa dönerken güneyinde sola dönüyor ve çizginin üzerinde hiç kıpırdamadan duruyor. Yolumuzda ilginç ağaçlar görüyoruz. Dev akasyalar ve üfobya denilen bir kaktüs her yerde yetişiyor.Öğleden sonra Nakuru milli parkına giriş yapıyoruz. Otele yerleşip hemen ilk safarimize çıkıyoruz. Nakuru Gölünün etrafı antilop, zebra ve bufalo sürüleriyle; içi de flamingo ve pelikan sürüleriyle dolu. 
Jipimizin dolaştığı patikalar ise babun maymunlarının alanı. Daha içerilere doğru ilerledikçe zürafalar, domuzlar, gergedanlar, zebralar ve otlayan hayvanları gözetleyen aslanlar harika görüntüler veriyor. Yaklaşık 2,5 saatlik turumuzu tamamlayıp otele dönüyoruz. Sıcak duş ve temiz yatakların cazibesi bizi mutlu ediyor. Sürekli jiple arazide dolaşmak ve fotoğraf çekmek gerçekten çok yorucu.


Ertesi gün kahvaltımızı yapıp erkenden yola koyuluyoruz. Bu günkü varış noktamız ünlü Massai Mara. 5 saatlik yol o kadar engebeli ve sarsıntılı ki arabada oturmaktan yorgun düşüyoruz. Sonunda Massai Mara milli parkının kapısından girdiğimizde buraya ait  o kadar çok belgesel izlemişiz ki sanki tanıdık bir yere gelmiş gibiyiz. Öğlen yemeğinden sonra gerçek bir Massai köyü görmeye gittik. Tabi ortam turistik şovlara dönüştü. 


Önceköyün gençleri hoş geldin dansları yapıp kendilerine özgü zıplamaları yaptılar. En yükseğe zıplayan köyün en güzel kızını alırmış. Tabi biz de zıpladık ama adamlar gerçekten bu konuda süper. Bence Kenya milli voleybol takımını Massai yerlilerinden oluştursalar asla şampiyonluğu başka ülke alamaz. Daha sonra köyün içini ve evleri gezdik. Ev dedikleri çamurdan 3-4 metrekarelik üstü saz ve yaprakla örtülü odalar. Buralarda inekleri ile beraber kalıyorlar. İnek insandan daha kıymetli çünkü sütü sağılıyor. 

Çocuklar köyün en eğlenceli grubu. Her yaştan 30-40 civarı çocuk peşimizde bizi inceliyorlar. Biz de yanımızda getirdiğimiz şeker ve balonları ortaya çıkarınca köy meydanında büyük bir izdiham yaşanıyor. Neyse büyüklerden biri elindeki sopayla grubu dağıtıyor ve hepsini duvarın dibinde hizaya sokuyor. Teker teker elimizdekileri dağıtıyoruz. Ardından köyün erkekleri ve kadınları kolye , bileklik türü eşyaları bize satmaya çabalıyorlar. Bu çabaları da bir adet aslan dişinden kolye ile savuşturuyoruz. Hava kararırken otele geri dönüyoruz. 
Akşam yemeğinin ardından ertesi gün yapacağımız 3 safariyi düşleyerek erkenden uyuyoruz Sabah 6:00 da ilk game drive başlıyor. Yolumuzun üstündeki erkek aslan yolun kenarında tüm heybetiyle oturup bizi seyretti. Bu esnada tepenin ilerisinde bir çitanın avlandığı haberini alınca hızlıca oraya gittik. Ama avın sonuna yetiştik. Çita yavrusuyla bir çalının gölgesinde nefes nefeseydi ve avladığı tompson ceylanı da yanında ölü vaziyette yatıyordu.Devam ettikçe otlayan fil sürülerini gördük. 


Sessizce belli bir mesafeye kadar yanaştık. Muhteşem yaratıklar bize şahane fotomodellik yaptılar. Biraz daha devam ettiğimizde dans eden devekuşu bize harika bir gösteri sundu. Öğlen ve akşam safarileri de birbirinden eşsiz görüntülerle geçti. Mara nehrinde yatan su aygırları ve kenarda bekleyen devasa timsahları belgeselde değil de canlı görmek unutulmaz. Dere yatağında zebrayı parçalamış mideye indiren erkek aslanın hemen yukarısında esas zebrayı yakalayanın dişi aslan olduğunu ve erkeğin en iyi tarafı bitirmesini beklediğini görüntüledik. 

Son şovu gene aslan sürüsü yaptı. 11 dişi aslandan oluşan sürü büyük bir cesaretle yüzlerce bufalonun bulunduğu  sürüye saldırdı.Ama büyük erkek bufalolar duvar olup aslanları püskürttüler. Daha sonra aslanlar  hep beraber biraz ötedeki tepeye oturup sürüyü dikkatle izlemeye ve havanın kararmasını beklemeye başladılar. Ama bizim şöförümüzün havanın kararmasını beklemeye niyeti yok. Otele döndüğümüzde canlı müzik çalıyordu ve bizde salsa ritimlerine dayanamadık artık safari maceramız burada son buldu.   

Sabah uzun ve yorucu bir 5 saat sonunda Nairobi’ye vardık. Varır varmaz bir araba kiralayarak çok istediğimiz zürafa çiftliğine (Giraffe Manor) geldik. Burası gecekondu mahallelerinin bitiminde geniş bir araziye kurulmuş. Yuvarlak şekilde ağaç bir platformun etrafında gezinen zürafalara elimizle yemlerden vermek müthiş keyifliydi. Buradan da akşam saat 20:00 de meşhur Carnivore restorana gittik. Burada çeşitli hayvan etlerini sen dur diyene kadar sırayla getiriyorlar. Safaride gördüğümüz bir çok antilop,deve kuşu, ceylan ve timsah etinin tadına baktık. 

Enteresan olmasına rağmen kimsenin gelen etlerin tamamını yemediğini ve bir ısırıktan sonra gerisinin çöpe gittiğini gördük. Bu da bu fakir ülkeye hiç yakışmadı. Yemekten sonra uçağımızı beklemek üzere 24 saat açık olan bir markete gittik. Çay,kahve,çikolata gibi ıvır zıvır alarak 3:40 İstanbul uçağına binmek üzere Nairobi havaalanına geldik.