Türk Hava Yollarının tarifeli uçağı ile gece 03:00 gibi Kenya’nın başkenti Nairobi’ye indik. Otelimize yerleşip kısa bir uykudan sonra 4 x 4 Toyota Land Cruiser jiplere binerek Abandones milli parkına doğru yola çıktık. 4 saatlik zorlu bir yolculuktan sonra ana yoldan araziye girip kamp alanımıza vardık. Küçük bir göl kenarında kurulmuş lüks çadırlardan oluşan kampımız çok büyüleyici. Gölde çeşitli su kuşları, karşı kıyıdaki impala sürüleri, manzaranın vaz geçilmezleri.
Ana kulübede küçük bir restoran kurulu ve bahçede
bir marabu dolaşmakta. Kısa süre içinde ortama alışıyoruz ve bu muhteşem
ortamın tadını çıkarıyoruz. Öğle yemeğinin ardından arazide yürüyerek bazı
hayvanları görebileceğimiz söylenince tedbirsizce yola koyulduk ve bunun
cezasını bastıran sağnak yağmurda sırılsıklam olarak çektik. Islanmamıza rağmen
bir babun sürüsünün yanından geçerek impalaların ve tompson ceylanlarının bulunduğu
düzlüğe gelip buradan bir şelalenin önüne kadar yürüdük.
Tabi önümüzde silahlı
rangerler olmak suretiyle. Çadırlara geri döndüğümüzde hava kararmadan jiplerle
de gezileceğini öğrendik. Ama yatağa girince bu geziyi kaçırdık.İyi ki de
kaçırmışız çünkü gidenlerin jipi şiddetli yağmurda çamura saplandı ve hava
karardı. Etrafta gece avlanan yırtıcılar olduğu düşünülürse bir de telsiz
bağlantısı kesilince endişelenmedik değil. Neyseki korkulacak bir durum olmadı
ve akşam yemeğinin ardından yakılan şöminenin başında Nursima’nın yeni yaşını
kutladık.
Sabah erkenden jiplere atlayıp kuzeye doğru yola koyulduk.
Varış noktamız Nakuru Milli parkı. Yolda ekvator çizgisinden geçerken suda
dönen kibrit testi yapan ve bahşiş
toplayan yerlileri görüntüledik.
Çocukken Barış Manço’nun programında
seyrettiğim bu test gerçekten çok ilginç. Çizginin kuzeyinde çöp sağa dönerken
güneyinde sola dönüyor ve çizginin üzerinde hiç kıpırdamadan duruyor. Yolumuzda
ilginç ağaçlar görüyoruz. Dev akasyalar ve üfobya denilen bir kaktüs her yerde
yetişiyor.Öğleden sonra Nakuru milli parkına giriş yapıyoruz. Otele yerleşip
hemen ilk safarimize çıkıyoruz. Nakuru Gölünün etrafı antilop, zebra ve bufalo
sürüleriyle; içi de flamingo ve pelikan sürüleriyle dolu.
Jipimizin dolaştığı
patikalar ise babun maymunlarının alanı. Daha içerilere doğru ilerledikçe
zürafalar, domuzlar, gergedanlar, zebralar ve otlayan hayvanları gözetleyen
aslanlar harika görüntüler veriyor. Yaklaşık 2,5 saatlik turumuzu tamamlayıp
otele dönüyoruz. Sıcak duş ve temiz yatakların cazibesi bizi mutlu ediyor.
Sürekli jiple arazide dolaşmak ve fotoğraf çekmek gerçekten çok yorucu.
Ertesi gün kahvaltımızı yapıp erkenden yola koyuluyoruz. Bu günkü varış noktamız ünlü Massai Mara. 5 saatlik yol o kadar engebeli ve sarsıntılı ki arabada oturmaktan yorgun düşüyoruz. Sonunda Massai Mara milli parkının kapısından girdiğimizde buraya ait o kadar çok belgesel izlemişiz ki sanki tanıdık bir yere gelmiş gibiyiz. Öğlen yemeğinden sonra gerçek bir Massai köyü görmeye gittik. Tabi ortam turistik şovlara dönüştü.
Önceköyün gençleri hoş geldin dansları yapıp kendilerine özgü zıplamaları yaptılar. En yükseğe zıplayan köyün en güzel kızını alırmış. Tabi biz de zıpladık ama adamlar gerçekten bu konuda süper. Bence Kenya milli voleybol takımını Massai yerlilerinden oluştursalar asla şampiyonluğu başka ülke alamaz. Daha sonra köyün içini ve evleri gezdik. Ev dedikleri çamurdan 3-4 metrekarelik üstü saz ve yaprakla örtülü odalar. Buralarda inekleri ile beraber kalıyorlar. İnek insandan daha kıymetli çünkü sütü sağılıyor.
Çocuklar köyün en
eğlenceli grubu. Her yaştan 30-40 civarı çocuk peşimizde bizi inceliyorlar. Biz
de yanımızda getirdiğimiz şeker ve balonları ortaya çıkarınca köy meydanında
büyük bir izdiham yaşanıyor. Neyse büyüklerden biri elindeki sopayla grubu
dağıtıyor ve hepsini duvarın dibinde hizaya sokuyor. Teker teker elimizdekileri
dağıtıyoruz. Ardından köyün erkekleri ve kadınları kolye , bileklik türü
eşyaları bize satmaya çabalıyorlar. Bu çabaları da bir adet aslan dişinden
kolye ile savuşturuyoruz. Hava kararırken otele geri dönüyoruz.
Akşam yemeğinin
ardından ertesi gün yapacağımız 3 safariyi düşleyerek erkenden uyuyoruz Sabah
6:00 da ilk game drive başlıyor. Yolumuzun üstündeki erkek aslan yolun
kenarında tüm heybetiyle oturup bizi seyretti. Bu esnada tepenin ilerisinde bir
çitanın avlandığı haberini alınca hızlıca oraya gittik. Ama avın sonuna
yetiştik. Çita yavrusuyla bir çalının gölgesinde nefes nefeseydi ve avladığı
tompson ceylanı da yanında ölü vaziyette yatıyordu.Devam ettikçe otlayan fil
sürülerini gördük.
Sessizce belli bir mesafeye kadar yanaştık. Muhteşem yaratıklar bize şahane fotomodellik yaptılar. Biraz daha devam ettiğimizde dans eden devekuşu bize harika bir gösteri sundu. Öğlen ve akşam safarileri de birbirinden eşsiz görüntülerle geçti. Mara nehrinde yatan su aygırları ve kenarda bekleyen devasa timsahları belgeselde değil de canlı görmek unutulmaz. Dere yatağında zebrayı parçalamış mideye indiren erkek aslanın hemen yukarısında esas zebrayı yakalayanın dişi aslan olduğunu ve erkeğin en iyi tarafı bitirmesini beklediğini görüntüledik.
Son şovu gene aslan sürüsü yaptı. 11 dişi aslandan oluşan sürü büyük bir cesaretle yüzlerce bufalonun bulunduğu sürüye saldırdı.Ama büyük erkek bufalolar duvar olup aslanları püskürttüler. Daha sonra aslanlar hep beraber biraz ötedeki tepeye oturup sürüyü dikkatle izlemeye ve havanın kararmasını beklemeye başladılar. Ama bizim şöförümüzün havanın kararmasını beklemeye niyeti yok. Otele döndüğümüzde canlı müzik çalıyordu ve bizde salsa ritimlerine dayanamadık artık safari maceramız burada son buldu.
Sabah uzun ve yorucu bir 5 saat sonunda Nairobi’ye vardık. Varır varmaz bir araba kiralayarak çok istediğimiz zürafa çiftliğine (Giraffe Manor) geldik. Burası gecekondu mahallelerinin bitiminde geniş bir araziye kurulmuş. Yuvarlak şekilde ağaç bir platformun etrafında gezinen zürafalara elimizle yemlerden vermek müthiş keyifliydi. Buradan da akşam saat 20:00 de meşhur Carnivore restorana gittik. Burada çeşitli hayvan etlerini sen dur diyene kadar sırayla getiriyorlar. Safaride gördüğümüz bir çok antilop,deve kuşu, ceylan ve timsah etinin tadına baktık.
Enteresan olmasına rağmen kimsenin gelen etlerin tamamını yemediğini ve
bir ısırıktan sonra gerisinin çöpe gittiğini gördük. Bu da bu fakir ülkeye hiç
yakışmadı. Yemekten sonra uçağımızı beklemek üzere 24 saat açık olan bir
markete gittik. Çay,kahve,çikolata gibi ıvır zıvır alarak 3:40 İstanbul uçağına
binmek üzere Nairobi havaalanına geldik.