14.03.2008
Katar havayollarının Doha aktarmalı yolculuğumuzun ilk kısmı 3,5 saat sürdü ve Doha Ramada da bir gece konakladık.
Bu arada Doha , Dubai gibi ticaret merkezi olmaya aday bir şehir.Yeni gökdelenler ve sitelerin inşaatları tarafından çevrilmiş vaziyette. Kullanılan arabalar devasa jipler. Nasıl olsa benzin çok ucuz.
Sabah erkenden Maldivlere kalkan uçağımıza bindik. 4 saat 15 dk.lık yolculuğun ardından harika manzaralar uzaklardan gözükmeye başladı. Hulhule havaalanı tek bir pistten oluşan ayrı bir ada. Sanki denizin üzerine iniyormuş hissine kapılıyorsunuz. Uçaktan indiğimizde üzerimizdeki kışlık kıyafetleri çıkardık. Hava çok nemli ve sıcaktı. 30 derece civarındaydı. Havaalanından çıkışta bizi karşılayan sempatik Maldivli, özel sürat motorunun bizi beklediğini söyleyip bavullarımızı motora kadar taşıdı. Sürat motorunda giderken buranın sanki bir su dünyası olduğunu düşündük. 15 dk. sonra cennet adamızdaydık. Yani Paradise Island.Bizi karşılayan görevli resepsiyona kadar eşlik edip hoşgeldin kokteyli ikram etti. Odamıza yerleşip hemen kendimizi denize attık. Sanki ıssız bir adaya düşmüş gibiydik. Ortalıkta kimseler gözükmüyordu. Sahildeki beyaz kumlar ve turkuaz deniz bizi büyülemişti. Hava bulutlu olmasına rağmen deniz suyu ve hava çok sıcaktı. Kumsaldaki kabuklu böceklerle oynarken birden yağmur bastırdı.
Ada çeşitli tropik ağaçlarla kaplıydı ve
ağaçların üzerinde uçuşan dev meyve yarasalarını görünce garip bir hisse
kapıldık. Ağaçlara tırmanan çeşitli renklerdeki kertenkeleler de hiç
görmediğimiz güzellikteydi. Sahildeki yürüyüşlerde küçük yavru köpekbalıklarını
görmek çok sıradanlaşmıştı. Akşam erken oldu ve yol yorgunu olduğumuzdan hemen
odamıza çekildik Saatimizi kurmayı unutunca da akşam yemeğini kaçırmış olduk.
Ertesi gün erkenden kalkıp dalış için hazırlık yaptık. İlk dalışımızı öğleden sonra yapabileceğimizi söylediler. Bizde kıyıdaki çeşitli renkli balıkları keşfe çıktık. Adanın çevresindeki mercan kayalıklarında yüzdük. Öğleden sonra ekip liderimiz Oliver adlı fransızla kıyıdan dalışa başladık. Deniz dibi çok canlı ve renkliydi. Her renkten balıklar etrafımızdaydı. Bizi en çok etkileyen mağaranın birinden aniden çıkan yeşil kaplumbağa oldu. İkimizin arasından süzülüp açığa doğru yavaş yavaş yüzmesini görüntüledik. Kayaların içindeki mürenleri görüntüledik. Ertesi gün ikinci dalış için başka bir noktaya tekne ile hareket ettik. Hava sağanak yağışlı ve deniz de dalgalıydı. Dışarısı 27 derece suyun sıcaklığı ise 30 derece idi. Bu dalışın lideri Kazuko adlı bir Japon kızı.
Ekiptekiler tanışırken Türk olduğumuzu öğrenen bir Fransız bize Türkçe "merhaba,nasılsınız” diyerek bizi şaşırttı. 7 sene bursada Renault fabrikasında çalışmış ve Türkiyeyi ve Türkleri çok sevdiğini söyledi Öğrendiği türkçeyi unutuyor olmak onu çok üzüyormuş. Bu dalışımızda yine çok renkli geçti. Tropik balıkların ve canlıların bir çoğunu gördük.Adaya geri dönüp öğlen yemeğimizi yedikten sonra üçüncü ve son dalışımızı yapmak üzere Oliver ile beraber Maagiri adasına doğru yola koyulduk. Bu dalışta kumun içinde bir çayır tarlasını andıran ve yanına yaklaştıkça kuma kaçan balıklarla oynadık.
Dev tırtılı andıran deniz hıyarı ile fotoğraf çektik. Benekli dev müreni gıdısından severken hissettiklerimiz tarifsizdi. Önceden biraz çekinsekte beneklilerin diğerleri gibi saldırgan olmadığını öğrendik. Rengarenk mercanlar, balık sürüleri, vatozlar,iskorpitler,aslan balıkları, anemonların içindeki palyaçolar, etrafımızda gidip gelen dev napolyon balıklarını gördükçe devasa bir akvaryumun içinde olduğumuzu sanıyoruz. Tüplerdeki havanın 50 bara düşmesi çıkma zamanının geldiğini bildiriyor. Deko yapıp yüzeye çıkıyoruz.
Akşam
üzeri mendirekte dolaşırken renkli yengeçlerin kayaların arasında olağanüstü
hızlı hareketleri çok şaşırtıcı ve görülmeğe değer.
Katar havayollarının Doha aktarmalı yolculuğumuzun ilk kısmı 3,5 saat sürdü ve Doha Ramada da bir gece konakladık.
Bu arada Doha , Dubai gibi ticaret merkezi olmaya aday bir şehir.Yeni gökdelenler ve sitelerin inşaatları tarafından çevrilmiş vaziyette. Kullanılan arabalar devasa jipler. Nasıl olsa benzin çok ucuz.
Sabah erkenden Maldivlere kalkan uçağımıza bindik. 4 saat 15 dk.lık yolculuğun ardından harika manzaralar uzaklardan gözükmeye başladı. Hulhule havaalanı tek bir pistten oluşan ayrı bir ada. Sanki denizin üzerine iniyormuş hissine kapılıyorsunuz. Uçaktan indiğimizde üzerimizdeki kışlık kıyafetleri çıkardık. Hava çok nemli ve sıcaktı. 30 derece civarındaydı. Havaalanından çıkışta bizi karşılayan sempatik Maldivli, özel sürat motorunun bizi beklediğini söyleyip bavullarımızı motora kadar taşıdı. Sürat motorunda giderken buranın sanki bir su dünyası olduğunu düşündük. 15 dk. sonra cennet adamızdaydık. Yani Paradise Island.Bizi karşılayan görevli resepsiyona kadar eşlik edip hoşgeldin kokteyli ikram etti. Odamıza yerleşip hemen kendimizi denize attık. Sanki ıssız bir adaya düşmüş gibiydik. Ortalıkta kimseler gözükmüyordu. Sahildeki beyaz kumlar ve turkuaz deniz bizi büyülemişti. Hava bulutlu olmasına rağmen deniz suyu ve hava çok sıcaktı. Kumsaldaki kabuklu böceklerle oynarken birden yağmur bastırdı.
Ertesi gün erkenden kalkıp dalış için hazırlık yaptık. İlk dalışımızı öğleden sonra yapabileceğimizi söylediler. Bizde kıyıdaki çeşitli renkli balıkları keşfe çıktık. Adanın çevresindeki mercan kayalıklarında yüzdük. Öğleden sonra ekip liderimiz Oliver adlı fransızla kıyıdan dalışa başladık. Deniz dibi çok canlı ve renkliydi. Her renkten balıklar etrafımızdaydı. Bizi en çok etkileyen mağaranın birinden aniden çıkan yeşil kaplumbağa oldu. İkimizin arasından süzülüp açığa doğru yavaş yavaş yüzmesini görüntüledik. Kayaların içindeki mürenleri görüntüledik. Ertesi gün ikinci dalış için başka bir noktaya tekne ile hareket ettik. Hava sağanak yağışlı ve deniz de dalgalıydı. Dışarısı 27 derece suyun sıcaklığı ise 30 derece idi. Bu dalışın lideri Kazuko adlı bir Japon kızı.
Ekiptekiler tanışırken Türk olduğumuzu öğrenen bir Fransız bize Türkçe "merhaba,nasılsınız” diyerek bizi şaşırttı. 7 sene bursada Renault fabrikasında çalışmış ve Türkiyeyi ve Türkleri çok sevdiğini söyledi Öğrendiği türkçeyi unutuyor olmak onu çok üzüyormuş. Bu dalışımızda yine çok renkli geçti. Tropik balıkların ve canlıların bir çoğunu gördük.Adaya geri dönüp öğlen yemeğimizi yedikten sonra üçüncü ve son dalışımızı yapmak üzere Oliver ile beraber Maagiri adasına doğru yola koyulduk. Bu dalışta kumun içinde bir çayır tarlasını andıran ve yanına yaklaştıkça kuma kaçan balıklarla oynadık.
Dev tırtılı andıran deniz hıyarı ile fotoğraf çektik. Benekli dev müreni gıdısından severken hissettiklerimiz tarifsizdi. Önceden biraz çekinsekte beneklilerin diğerleri gibi saldırgan olmadığını öğrendik. Rengarenk mercanlar, balık sürüleri, vatozlar,iskorpitler,aslan balıkları, anemonların içindeki palyaçolar, etrafımızda gidip gelen dev napolyon balıklarını gördükçe devasa bir akvaryumun içinde olduğumuzu sanıyoruz. Tüplerdeki havanın 50 bara düşmesi çıkma zamanının geldiğini bildiriyor. Deko yapıp yüzeye çıkıyoruz.
Son
günümüzü başkent Male adasını gezmeye ayırıyoruz. Öğleden sonra tekne ile yarım
saatlik bir yolculuktan sonra yerel rehberimiz
İbrahim ile gezmeye başladık. İslam cumhuriyeti ile yönetilen Maldivlerin en
büyük gelir kaynağı turizm ve balıkçılık. Nüfusu 100 bin civarı. Adada ulaşım
çoğunlukla motorsikletlerle yapılıyor ve
trafik soldan akıyor. İngilizler burada da iz bırakmış. Eğitim seviyesi düşük
ve üniversite yok.
Balık pazarı mutlaka gidilmesi gereken bir yer ve oldukça canlı. Dev torikler ton balıkları kamyonlarla taşınıyor. Meyve ve sebze hali ise balık pazarı gibi canlı değil ve satıcılar da uzanmış uyuyorlar. Zira sebze meyve dışarıdan geliyor. Küçük bir botanik parkı var ve bir de tarihi camisi var. Caminin en ilginç kısmı binanın parça parça mercanlardan yapılmış olması. Daha sonra bu parçaları birleştirip binayı ortaya çıkarmışlar. Karşısında devlet başkanının evi var. Toplam 1 saatte şehir bitiyor. Biraz alışveriş edip geri döndük. Dönüş yolunda önümüze talka atan yunus sürüsü çıkınca çok sevindik. Bir süre onlarla beraber ilerledik. Yunuslarla beraber Maldivlere de veda ediyorduk.
Balık pazarı mutlaka gidilmesi gereken bir yer ve oldukça canlı. Dev torikler ton balıkları kamyonlarla taşınıyor. Meyve ve sebze hali ise balık pazarı gibi canlı değil ve satıcılar da uzanmış uyuyorlar. Zira sebze meyve dışarıdan geliyor. Küçük bir botanik parkı var ve bir de tarihi camisi var. Caminin en ilginç kısmı binanın parça parça mercanlardan yapılmış olması. Daha sonra bu parçaları birleştirip binayı ortaya çıkarmışlar. Karşısında devlet başkanının evi var. Toplam 1 saatte şehir bitiyor. Biraz alışveriş edip geri döndük. Dönüş yolunda önümüze talka atan yunus sürüsü çıkınca çok sevindik. Bir süre onlarla beraber ilerledik. Yunuslarla beraber Maldivlere de veda ediyorduk.