Gezimiz
aksaklıklarla(otobüsümüz daha ilk kilometrelerde bozulmuştu) başlasa bile gezi
arkadaşlarımızdan Adalet teyzenin “buna da şükür” telkinleriyle moralimizi
fazla bozmamıştık. Grupta Kıbrıs’tan gelen pek çok misafir vardı ve hepsi de
çok neşeli insanlardı. Rehberimiz, rehber denemeyecek kadar tecrübesizdi ama
“çayır çimen geze geze” şarkısını çok güzel söylüyordu.
İlk durağımız
Safranbolu’da Kadıoğlu Şehzade sofrasında öğlen yemeği yedik.
Safranbolu bükmesi, şehzade pilavı ve safranlı zerde çok güzeldi tarihi evleri gezdikten sonra yola devam ederek akşam Ilgaz Dağı’nda Dağbaşı otelde konaklıyoruz.
Safranbolu bükmesi, şehzade pilavı ve safranlı zerde çok güzeldi tarihi evleri gezdikten sonra yola devam ederek akşam Ilgaz Dağı’nda Dağbaşı otelde konaklıyoruz.
15.08.2005
Erken kalkarak Sinop’a doğru yola çıktık. Sinop’taki tarihi hapishaneyi, buranın eski gardiyanı olan Pala ile beraber gezdik. Daha sonra çarşı içinde maket gemi yapılan yere gidip, nasıl gemi yapıldığını izledik. Buradan sonra Sinop kalesine çıkıp, buradan fotoğraf çektirdik. Ardından limandaki iskele üzerinde leziz midyeleri mideye indirdik. Öğleden sonra Gerze ve Bafra üzerinden Samsun’a vardık.
Burayı Mersin’e benzettim. Orada Bandırma vapuru ile (gerçeği yandığı için aslına uygun olarak 2000 de yenisi yapılmış) ilk adım anıtını gördük. Buradan Ünye-Fatsa-Ordu üzerinden Piraziz’deki Park Otel’e gelerek konakladık.( Giresun’un şirin bir ilçesi.)
16.08.2005
Kiraz’ın
anayurdu, fındığın başkenti Giresun (Kerasus) dayız. Tepedeki kaleye çıktık.
Aynı zamanda mesire yeri de olan yeşil ve güzel bir yer. Ayrıca Kurtuluş
savaşında bu bölgedeki insanları örgütleyen Topal Osman’ın anıt mezarını
ziyaret ettik. Mesire yerindeki minik şelale kenarında oturduk. Buradan
Karadeniz’in tek adası olan Giresun (Ariteas) adasının önünden geçerek Görele
üzerinden Akçaabat’a vardık. Nihat usta’nın leziz köftelerinden yedik. Öğleden
sonra 2640 mt.deki Ovit
dağına çıkıyoruz.
Dağların arasındaki Buzul gölünü gördükten sonra İkizdere üzerinden Rize’ye varıyoruz. Son durağımız Kaçkar otel. Akşam botanik parkına dik bir yokuştan zorlu tırmanışla iki demlik çay ile hararetimizi söndürüyoruz.
dağına çıkıyoruz.
Dağların arasındaki Buzul gölünü gördükten sonra İkizdere üzerinden Rize’ye varıyoruz. Son durağımız Kaçkar otel. Akşam botanik parkına dik bir yokuştan zorlu tırmanışla iki demlik çay ile hararetimizi söndürüyoruz.
17.08.2005
Nemli, sıcak ve sinekli bir gecenin
ardından Rize’ye dönmemek üzere Sarp sınır kapısına doğru yola çıkıyoruz.
Sınır bölgesindeki sahilde yurdum insanı ile yabancılar arasındaki farkı bir kez daha görüyoruz. Gürcülerin plajı denize giren insanlarla kaynarken bizim plajda kocaman bir cami var. Alış-veriş ve fotoğraf molasının ardından Ardeşen-Çamlıhemşin üzerinden Fırtına vadisine geçiyoruz.
Yol üzerindeki tesiste alabalık, mıhlama, kuru fasulye, pilav ve fırın sütlaç yiyoruz. Yemeğin ardından çalan tulum eşliğinde horon tepiyoruz. Bunu gören lokanta çalışanları da dayanamıyor ve bize katılıyor. Ayder yaylasında tipik bir Karadenizli olan şoför Mustafa’nın sürdüğü minibüse binerek aşağı ve yukarı Kavron yaylalarına çıktık. Yayla evlerini gezerken sinema sanatçısı Uğur
Yücel’i de görüyoruz. Dönüş yolunda Kıbrıslılardan biri kamerasını orada bir kayanın üzerinde unutunca minibüs geri dönüyor. Yolda Cimilli İbo’nun şarkıları ile coşarken şoförümüz arabayı durduruyor ve oynamaya başlıyoruz.
Bu arada tulumunu çıkarıp çalmaya başlayınca yolun kenarında hep birlikte horon tepmeye başlıyoruz. Akşam yemeğimizi Sis otelde yiyip, biraz daha tepede olan pansiyonumuza çıkıyoruz. Bavullarımızı yukarıya teleferikle çekiyorlar. Liligum dağ evine ayakkabılarımızı çıkararak giriyoruz. Burayı sevimli bir aile işletiyor. Pencerelerimizden dağ manzarasını
izliyor ve temiz havayı koklayarak uykuya dalıyoruz.
Sınır bölgesindeki sahilde yurdum insanı ile yabancılar arasındaki farkı bir kez daha görüyoruz. Gürcülerin plajı denize giren insanlarla kaynarken bizim plajda kocaman bir cami var. Alış-veriş ve fotoğraf molasının ardından Ardeşen-Çamlıhemşin üzerinden Fırtına vadisine geçiyoruz.
Yol üzerindeki tesiste alabalık, mıhlama, kuru fasulye, pilav ve fırın sütlaç yiyoruz. Yemeğin ardından çalan tulum eşliğinde horon tepiyoruz. Bunu gören lokanta çalışanları da dayanamıyor ve bize katılıyor. Ayder yaylasında tipik bir Karadenizli olan şoför Mustafa’nın sürdüğü minibüse binerek aşağı ve yukarı Kavron yaylalarına çıktık. Yayla evlerini gezerken sinema sanatçısı Uğur
Yücel’i de görüyoruz. Dönüş yolunda Kıbrıslılardan biri kamerasını orada bir kayanın üzerinde unutunca minibüs geri dönüyor. Yolda Cimilli İbo’nun şarkıları ile coşarken şoförümüz arabayı durduruyor ve oynamaya başlıyoruz.
Bu arada tulumunu çıkarıp çalmaya başlayınca yolun kenarında hep birlikte horon tepmeye başlıyoruz. Akşam yemeğimizi Sis otelde yiyip, biraz daha tepede olan pansiyonumuza çıkıyoruz. Bavullarımızı yukarıya teleferikle çekiyorlar. Liligum dağ evine ayakkabılarımızı çıkararak giriyoruz. Burayı sevimli bir aile işletiyor. Pencerelerimizden dağ manzarasını
izliyor ve temiz havayı koklayarak uykuya dalıyoruz.
Sabah
bazılarımız kaplıcaya girmeyi tercih ederken biz yaylayı gezmeyi tercih
ediyoruz. Buradan Özçay çay fabrikasında çay üretimini görüyoruz.
Yolumuza
devam edip Uzungöle varıyoruz. Uzungöl, Haldizer nehrinin birikmesiyle oluşmuş.
Manzarayı yukarıdan seyretmek için Lustra ve Karester yaylasına çıkıyoruz. 2250
mt yükseklikte ve bulutların üzerinden Uzungölü seyretmek insana ilahi duygular
veriyor. Akşam kaldığımız Sezgin motelde düzenlenen Karadeniz gecesinde yine
horon tepiyoruz.
19.08.2005
Sabah
Trabzon-Maçka yoluyla 1800 rakımlı Zigana tünelinden geçtik. Tünelin uzunluğu
1700 mt. İdi. Oradan Gümüşhane’ye bağlı Torul ilçesindeki Karaca mağarasını geziyoruz.
Öğlen yemeğinden sonra Sümela Manastırı’na doğru yola çıktık. Sümela’nın ilk
ismi Orostomelas imiş. Sarp yolu minibüsle belli bir noktaya kadar çıkıp,
buradan kısa bir tırmanışla manastıra ulaşıyoruz. Adalet teyze bastonuyla
hepimizden önce yukarıya çıkıyor bile. Duvardaki rölyeflerin üzerindeki çeşitli
milletlere ait imzalar yüreğimizi acıttı.
Buradan Trabzonun merkezine geçerek Atatürk’ün kaldığı harika evi geziyoruz. Daha sonra Beşikdüzü ilçesindeki Best otele yerleşiyoruz.
Buradan Trabzonun merkezine geçerek Atatürk’ün kaldığı harika evi geziyoruz. Daha sonra Beşikdüzü ilçesindeki Best otele yerleşiyoruz.
20.08.2005
Sabah erkenden
Ordu’ya varıyoruz. Ordu’yu Boztepe’den kuşbakışı izliyoruz. Buradan Ordu’nun
ünlü ailesi olan Paşaoğlu’nun konağının önünden geçerek Amasya’ya doğru yol
alıyoruz. Amasya’nın ismi Amezia’dan geliyormuş. Coğrafyanın babası sayılan
ünlü Strabon burada ölmüş. Yeşilırmağın kenarında cumbalı evler sıralanmış.
Evlerin arkasında kaya mezarları var. 2. Beyazıt külliyesi oldukça büyük ve
ihtişamlı bir yapı. Nehir kenarındaki Ferhat ile Şirin’in heykellerinde
verdiğimiz fotoğraf molasından sonra
akşama doğru Çorum Büyük otele varıyoruz.
akşama doğru Çorum Büyük otele varıyoruz.
Sabah erkenden Alacahöyük’e gidiyoruz. Hititlerin
başkenti olan Hattuşa’daki kalıntılar M.Ö. 5500 e kadar gidiyor. Kentin giriş
kapıları ve Yazılıkaya görülmeye değer yerler arasında. Yazılıkaya, en büyük açık
hava tapınağı olarak geçiyor. Burayı 1000 tanrılı medeniyet olarak da
tanımlıyorlar. Tarihi, tüm hücrelerimizde hissettiğimiz bu saatlerin sonunda,
gezimizin de sonuna geliyor ve eve dönüş için yola koyuluyoruz.
Bir başka
gezide görüşmek üzere…..