2 Temmuz 2012 Pazartesi

SELANİK - YUNANİSTAN


SELANİK 2012
Uzun zamandır otobüs yolculuğu yapmadığımızdan yol gözümüzde büyüyordu. Akşam saat 22:00 da yola koyulduk. Tekirdağ’da verilen molanın ardından İpsala Sınır kapısından çıkış yaparak Meriç nehrini geçip Yunanistan’a girdik. Gümrük işlemleri uzun sürmedi ve Kavala yakınlarındaki kahvaltıdan sonra yola devam ederek saat 10:30 da Selanik ’teydik.Yolda dikkatimizi çeken otoban kenarındaki küçük şapeller oldu. Bunlar burada kaza geçirip ölenler anısına yapılıyormuş.

İlk durağımız Aya Dimitri Kilisesi.Bizans dönemindeki bir arenanın üzerine yapılış hikayesi de var. Hıristiyanlığın yayılmaya başladığı yıllarda burada Hıristiyan olan iki gladyatör ölümüne dövüşü reddedince kral ikisini de idam ettirmiş ve zaman içinde bu iki gladyatör aziz mertebesine yükseltilmiş. Kemikleri de burada. Kilisenin içinden dar bir merdivenle aşağı inildiğinde alt kısmın ne kadar büyük bir alan olduğunu tahmin etmek zor. Burada Sultan Beyazıd’ın bir mermer kitabesi de dikkatimizi çekiyor. 1483 te burasını camiye çevirmişler ama Yunanlıların eline geçince tekrar kilise olmuş. Bir de burada olduğu gibi her önemli binanın önünde kocaman Yunan bayrağı ile birlikte Bizans bayrağı da dalgalanıyor. 

Kilisenin biraz ilerisinde Türk büyükelçiliği ve aynı bahçe içinde Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün doğduğu ev var. Ama bizim için çok önemli olan bu ziyaret hüsranla bitiyor çünkü burası tadilata girmiş.  Tabi tur rehberi bunu bize buraya gelince söylüyor. İçeri girmeden sadece dışarıdan bakıp fotoğraf çekiyoruz ve buruk bir şekilde buradan ayrılıp Osmanlının da ilavede bulunduğu şehir surlarını takip ederek tepedeki kaleye çıkıyoruz. Buradan Selaniği kuş bakışı izlemek mümkün. Panoramik fotoğraflar çekiyoruz.
 Kalenin dar kapısından otobüsümüz geçerken arkadaki taksi ile küçük bir çarpışma yaşıyor ve uzun tartışmalar sonucu 50 € vererek taksiciyi razı ediyorlar. Bazı evlerin pencereleri ve balkonları mavi boyalı.Bu da burada oturanların Türk olduğunu gösteriyormuş. Nazardan koruması için mavi boyama gelenek olmuş. Yolumuza devam edip Osmanlının inşa ettiği ve buranın simgesi sayılan sahildeki Beyaz Kule’ye varıyoruz. Gerçi artık rengi beyaz değil. Zaman içinde boyası dökülmüş. 



Burada seyyar simitçi bizi Türkçe karşılıyor. Başında  Türkiye mübadele derneği  şapkası var. Tabi adamın bütün simitleri kapışılıyor. Sahil şeridi İzmir kordon boyuna benziyor. Biraz sahilde yürüyüş yapıp ilerideki Capsis otele giriş yapıyoruz. Dışarı çıkınca otelin karşısındaki börekçiden börek alıyoruz. Esnaf Türkçe konuşuyor ve herkes türkleri gerçekten seviyor. Yoldan geçerken otobüsün plakasını gören insanlar el sallıyor ve gülüyorlar.Hatta otobüs durduğu sırada yunanlı bir kadın içeri girerek Türkçe bir şeyler söyledi ve Türkiye’ye selam yolladı. Demekki halklar arasında bir problem yok. Otelden kısa bir yürüyüşle Aristoteles meydanına geldik.Burası Selaniğin en merkezi yeri.

 Sahilde beach volley turnuvası var ama kalabalık ve oturacak yer bulamıyoruz. Dükkanların birçoğu kapalı. Artık krizden mi, siesta mı, yoksa cumartesi diye mi anlayamadık. Biraz ileride Selanik Katedrali var ama kapalı. Açılmasını beklemek için köşedeki kafeye oturup limonata ile vakit geçiriyoruz. Burada her istenen içeceğin yanında bir bardak ta buzlu su getiriyorlar. 17:30 da katedrali açıyorlar. İçerideki fresk ve ikonalar canlı ve çarpıcı. 

Buradan Aya Sofya kilisesine geçiyoruz ve burada bir çocuğun vaftiz töreni var. İlk defa bir vaftiz töreni seyrediyoruz. Çocuğun sempatik hareketlerini unutamıyoruz.Gelen misafirlere nazar boncuğu takıyorlar. Ayrıca çıkışta da nikah şekeri gibi süslü şekerler dağıtıyorlar.

Akşam oluyor ve biz de yemek için balık pazarının içinde bulunan daha önce internetten bulduğumuz To Dixty tavernayı buluyoruz. Dar bir sokakta asma ağacının gölgelediği bir köşedeki mavi sandalyeli şirin bir lokanta. Menüdeki ızgara ahtapot,kalamar,kılıç balığı, salata ve uzo mükemmel J Yemek sonrası dondurmalı tatlı şirketten. Hesap da çok uygun dört kişi toplam 53 € . Bu arada karşımızda iki müzisyen de yunan müzikleri çalıyorlar. Yorgunluğa daha fazla dayanamayıp tavernadan mutlu bir şekilde ayrılıyoruz.

Ertesi gün saat 10:30 da yola çıkıyoruz. İstikamet Kavala. Burada kısa bir tur yapıyoruz. Önce Mehmet Ali Paşa caddesinde Osmanlıdan kalma su kemerlerini

Görüyoruz. Kemerlerin yanındaki yokuştan tepedeki kaleye çıkıyoruz. Dar yoldaki bakımlı evler, çiçekli balkonlar çok şirin. Kaledeki moladan sonra inişte           To Kotokaki tavernada kalamar,ahtapot,hamsi,salata,uzo dan oluşan menüyü kişi başı 8 € ya anlaşıyoruz. Ben İngilizce konuşurken Türk olduğumu öğrenen lokanta sahibi “Türkçe konuşsana be” diye çıkışıyor J Karnımızı doyurduktan sonra meydandan kavala kurabiyemizi de 4 € ya alıp devam ediyoruz. Yoldaki tabelada kuzey kıbrıstan kan akan bir harita tabela görüyoruz. Bunun sebebini rehberimiz 1974 Kıbrıs Barış Harekatında ençok ölenler Kavalalıymış diye izah ediyor. Üzerinde Remember yazıyor ve sürekli hatırlatmaya çalışıyorlar.
Yolumuza durmadan devam ediyoruz ve İskeçe meydanından geçiyoruz. Burada Osmanlıdan kalma cami ve saat kulesini görüp Gümülcine ye varıyoruz. Batı Trakya Türklerinin kurduğu dernek binasına misafir oluyoruz. Bahçesi çok güzel. İki asırlık çınar ağacının gölgesindeki birkaç yaşlı amca tavla oynuyor. Bizi hoş geldin diye karşılıyorlar. Çay kahve içip dinlendikten sonra burada Türklerin ürettiği Şerafettin Kahvesinden bolca satın alıyoruz.  Yolumuz uzun ve vaktimiz kısa olunca hemen kalkıyoruz. Dedeağaç üzerinden İpsala sınır kapısında dört buçuk saatlik bekleyişin ardından gece 4:30 civarı eve varıyoruz.