13 Haziran 2012 Çarşamba

GALAPAGOS ADALARI , QUITO - EKVADOR


 



28.08.2011
 Madrid aktarmalı Quito uçuşumuz yaklaşık 16 saat sürdü.Yorgun ve uykusuz olmamıza rağmen otelimize yerel saatle 16:00 da varıp bavulu açmadan yakın civarı gezmeye çıktık. Oteli önceden eski şehir merkezinde seçtiğimiz için 2 blok ötedeki Grande Plaza'ya hemen ulaştık. Burası hükümet konağı ve katedralin olduğu küçük ve güzel bir park meydan.Quito, İstanbuldan sonra 2011 dünya başkenti seçilmiş ve meydanda bazı etkinlikler vardı. Pandomim yapanlar, işportacılar, Che bereli siyasi bir konuşma yapan adam derken diğer tarafta çoluk çocuk büyük bir kalabalık, katedralin merdivenlerinde oturmuş bir tiyatro gösterisini seyredip gülüşüyorlar. Arkadaki Panecillo tepesindeki dev melek heykeli eski şehrin her yerinden görülebiliyor.Rio De Janeiro'daki koruyucu isa heykeli gibi şehri koruduğuna inanılıyor. Şehir bir çanak gibi dağlarla çevrili ve yanıbaşında en son 1999 da aktif olan Pichincha yanardağı bulunuyor.Quito deniz seviyesinden en yüksek 2. başkentmiş. Yükseklik 2500 metre.  (1. si Bolivyanın başkenti La Paz) Bu yüzen ekvator çizgisinde olmasına rağmen hava sıcaklığı ortalama 19-20 C. Hava 18:00 da kararıp 06:00 da ağarıyor.
Biz de akşam olunca turistlerin yoğun olduğu La Mariscal bölgesine giderek yemeğimizi Mama Equador adlı yerel yemekler yapan şirin bir lokantada yedik. Avakadolu patates çorbası ve bizim çiğ börek tarzı peynirli bir börek seçimimiz isabetliydi. Soğuk limonata da iyi gitti doğrusu.Yemekten sonra uykusuzluğa daha fazla dayanamayıp otele geri döndük. Ulaşımı taksi ile yaptık.Çünkü otobüsler çok seyrek ve ağır işliyor. Taksi ise bize göre çok ucuz. Çünkü benzin ülkemizin aksine gerçek fiyatında satılıyor.Bir galon benzin 2 dolar. Yani Türkiyede 1 litreye ödediğinizin daha azıyla 5 litre alıyorsunuz. Şaka gibi. Bir de taksilerde sürekli latin müziği çalıyor. Oynaya oynaya gidiyoruz.







29.08.2011
Sabah erkenden kalkıp otelde kahvaltımızı yaptıktan sonra şehrin 45 km. yakınındaki Mitat Del Mundo denilen yere gidiyoruz. Burada ekvator çizgisinin geçtiği yere yapılmış bir anıt var ve etrafı da hediyelik eşya satılan dükkanlarla çevrili. Yalnız anıt yapıldıktan sonra gerçek ekvator kuşağının yaklaşık 45 metre uzağında olduğu anlaşılmış ama yapılacak bir şey yok. Kimse bunu söylemiyor. Biz de daha önce internette okumuştuk.

Bolca foto çekip yumurta testi yaptıktan sonra (yumurtayı çakılmış bir çivinin üzerinde dikine durdurmak) eski şehre geri döndük.Şehrin en büyük yapısı Bazilika çok etkileyici ve avrupadakilerin aksine bir çok buraya özgü hayvan figürü ile dolu. Maymun,timsah,kaplumbağa,karıncayiyen, bunlardan bazıları. San Fransisco meydanı ve bir çok meydan restore edilmiş ve tertemiz. Şehrin eski sokakları ve evleri de korunmuş. Burada alınabilecek şeylerden biri de Panama Şapkası. Fiyatı 15 dolar ile 50 dolar arası değişiyor. 50 likler gerçekten tam kafanıza oturuyor. Ben sadece 50 lik ile bir fotoğraf çektirdim.












 
































30.08.2011
Bugünümüzü tepelere ayırdık. Fazla acelemiz yok. Önce taksi ile melek heykelinin olduğu Panecillo tepesine çıktık. Tepeden şehrin bütün binaları görülüyor. Öğleden sonra da teleferik ile Pichincha volkanına çıktık. Burada 5 değişik yürüyüş parkuru var. Rakım 4200 metre oldu. Aynı zamanda And dağlarının başlangıcı.






















































Yürüdükçe nefes almak zorlaşmaya başladı.Ama bulutların üzerinden şehri seyretmenin hazzı muhteşem.Yukarıda ata binip volkanın kenarına kadar gitmek mümkün (5 km.) Biz de 2 at istedik ama hemen arkamızdaki grup atların hepsini isteyince adam bizi anında sattı ve at gezimiz suya düştü. Çünkü burası çok rüzgarlı ve beklenecek gibi değil. Çıktığımız noktadan 2. volkan Cotapaxi görünüyordu. Akşam olmak üzere, geri dönüp mola yerinde karışık çiçeklerden oluşan nefis bir çay içip dinlendik ve hava kararırken teleferikle aşağı indik. Sabah erken Guayaguil aktarmalı galapagos uçuşumuzun heyecanı ile bavulumuzu toplayıp erkenden uyuduk.
                                                                               


31.08.2011
Artık aylardır hayalini kurduğumuz dünyanın uzak diyarındayız.Uçağımız Baltra adasındaki havalimanına konuyor. Hava nemli ve 24 C civarında. Havaalanı bir çaybahçesi görünümünde ahşap bir yapı. Sırt çantalarımızı didik didik aradılar. Kontrol sırasında bendeki iki adet mandalinayı görünce ismimi bir yere kaydettiler. Ama meyvaları almadılar. Galapagosa inince saat olarak 1 saat daha geri gittik. Böylece Türkiyeden 9 saat gerideyiz. Zaten vücut saatimiz şaştı ve uyku düzenimiz alt üst oldu. Jetlag dedikleri bu herhalde. Bizi karşılayan rehberimiz  Mario ile önce Itabaca boğazına geldik.Buradan botla Santa Cruz 

adasına geçip otobüsle adanın en güneyine gideceğiz. Giderken yol üzerindeki ilginç yerlere uğruyoruz. Önce Los Gemelos denen 2 adet yanyana kraterinin kenarında Mario bize bitki örtüsünü ve hayvan çeşitliliğini anlatıyor. Burası aynı zamanda adanın en yüksek noktası ve her zaman bulutlu. Bulutun içi de çise dediğimiz toz gibi yağmur. Buradan güneye devam edip volkanik bir tünele giriyoruz. Tünel yerin altından volkan kraterine kadar 4-5 km. devam ediyor. İçinde 100 mt. kadar yürüyüp geri çıkıyoruz. Mario bize tünelin nasıl oluştuğunu anlatıyor. Lavlar tünel boyunca akıp yukarıdan püskürmüş. Tabi binlerce yıl önce. Daha sonra Galapagosa özgü dev kaplumbağaların bulunduğu bölgeye gidiyoruz. Ortalama 250 kg. olan bu devler tıslayarak otluyorlar.







Eskiden İspanyol korsanlar bu hayvanları o kadar çok avlamışlar ki soyları tükenmek üzere ve koruma altına alınmış.Aylar süren gemi yolculuklarında taze et stoğu olmuşlar.Akşam üzeri adanın en güneyindeki Puerto Ayora ya varıyoruz. Otelimize iskeleden panga denilen bot ile geçiyoruz. Mangrov ağaçlarının arasındaki küçük bir kumsaldaki otelimiz Finch Bay Eco Hotel in konumu mükemmel ve buranın en güzel oteli. Ebru Hanım'a tebrikler. Kumsalın biraz açığında dalga sörfü yapıyorlar ve kumsalda deniz aslanları keyifle kaşınıyorlar. Odamıza yerleştiğimizde dinlenmeye fırsat yok çünkü dalış merkezine gidip yarınki dalış için ekipman seçmemiz lazım. Hemen otelin pangası ile dalış merkezine gidiyoruz. Kıyafet ve ekipmanları onayladıktan sonra otele dönerken balık pazarındaki ilginç görüntüler bizi neşelendiriyor.




Kocaman Balıklar ayıklanıyor ve artıkları adamların arkasında bekleyen bir grup pelikan için büyük heyecan ve kapışmaya yol açıyor. Adamların ayak ucunda bir de deniz aslanı var ve pelikanlardan önce atılanları o kapmaya çalışıyor. Tabi turistler de bu görüntüyü çekmek için çember oluşturmuş. Biz de nasibimizi alıyoruz. Akşam yemekten sonra da resmen göçüyoruz.





01.09.2011
Sabah 7:00 da buluşup adanın kuzeyindeki Daphne Manor adasına doğru yola çıkıyoruz. Yaklaşık 1 saatlik çalkantılı bir yolculuktan sonra ilk dalışımızı gerçekleştiriyoruz. Daha aşağı iner inmez karşımıza çıkan iki çekiç başlı köpek balığı kanımızı donduruyor. Yaklaşık 10 saniye bizi inceleyip geri gidiyorlar. Solumuzda adayı takip ederek ilerliyoruz. Görüş mesafesi 6-7 metre ve su sıcaklığı 20 C . Kayalık bölge olmasına karşın sualtı canlıları, mercan resifi kadar canlı ve çeşitli. Tabi balıkların boylaı da bir hayli büyük.Altımızdaki sürülere bakarken üzerimizden 2 adet manta geçiyor. Biraz ileride kumluk alan var ve kumdan yosun tarlası gibi dışarı çıkmış kum mığrıları yaklaştıkça kumun içine kaçıyorlar. Herşey bir rüya gibi geçerken tüplerdeki havanın bitmek üzere olduğu ve dünyaya dönmek çok üzücü.
Yukarı çıktığımızda yüzey aşırı dalgalı ve botun ufak olması yüzünden kötü anlar yaşadık. Bulantıdan öğlen yemeğini yiyemedik. Botumuz ilerleyip ikinci dalışı yapacağımız Mosquera adasına geliyor. Sallantıdan ekipmanı giyemiyoruz. Biran önce suya inmek en iyisi. Biz de öyle yapıyoruz. İşte tekrar hayal dünyasındayız. Burada da şartlar aynı. Görüş mesafesi düşük. Buna sebep planktonların yoğun oluşu. Bu da balıklar için bolca yiyecek demek. Biraz ilerledigimizde balık sürüsünü çekerken içlerinde bir dalgalanma oluyor ve kaçışıyorlar. Uzaklardan bir Galapagos Köpekbalığı kendini gösteriyor ve geri dönüyor. Balık sürüsü toplanırken bir anda tam önümde bir şimşek çakıyor ve bir deniz aslanı sürüye dalıp çıkıyor.









İnanılmaz hızlı. Hava bitmeye yakın bir çekiçbaşlı ile göz göze geliyoruz. Hep bu anı hayal etmiştik. Amacımıza daha ilk gün ulaşıyoruz. Saat 16:30 gibi Puerto Ayora ya geri dönüyoruz. Balık pazarında gene büyük kapışma var. Pelikanların arasındaki mavi ayaklı sümsük kuşu o kadar komik ki buranın simgesi olmak ona yakışıyor. Bol bol fotoğraf çekip günü bitiriyoruz.



























02.09.2011
Bugün erkenden lüks bir gezi teknesiyle doğudaki adalara gideceğiz. Panga ile tekneye çıkıyoruz ve yaklaşık 1 saatte South Plaza adasına varıyoruz. Burada Galapagos'a özgü iguanalar var. Dev kaktüslerin altında gölgelenip kaktüslerden düşen meyvaları yiyorlar. Her taşın arkasından 2-3 tane çıkıyorlar. İnanılmaz bir görüntü. İnsandan kaçmıyorlar. Bilakis bir tanesi, Mario hayvanlar hakkında bilgi verirken ayakkabımı kemirdi. Patikayı takip ederek adanın arkalarına doğru ilerliyoruz. Burada sadece Galapagosa özgü kırmızı gözlü martıların yuvaları var. Bazısı yumurtanın üzerinde, bazılarının yavrusu yumurtadan yeni çıkmış. Tepelerinde de Fregat kuşları uçup yavruyu veya yumurtayı kapmak için uygun anı kolluyor. Kayalığın aşağısında deniz aslanları gruplar halinde yatıyorlar. Dalgalar kayalara çarpıp yukarı fışkırdıkça ilginç görüntüler oluşuyor. Hava bulutlu olmasına rağmen öyle bir yakıyor ki mutlaka koruyucu krem, şapka, gözlük şart. Patikayı izleyerek adaya çıktığımız noktaya dönüyoruz. Panga bizi tekneye götürüyor ve öğlen yemeğini teknede yiyoruz. Yemekten sonra kısa bir mesafedeki koyda şnorkel yapmak için yol alıyoruz. Palet ve maskeler hazır. Tekrar pangaya binerek biraz uzaktan tekneye doğru yüzerek geleceğiz. Suya girmek bütün yorgunluğumuzu alıyor. Bu arada tüplü dalış yapıyormuşcasına çeşitli canlıları izliyoruz.Beyaz uçlu resif köpekbalıkları etrafımızda dolaşıyorlar.Ama biz önceden tecrübeliyiz. İnsana saldırmadıklarını biliyoruz. Yakınlarına gidip video çekiyoruz. Hızla kaçıyorlar. 1 saate yakın yüzüp yorulduktan sonra tekneye çıkıyoruz. Çay ve kek ile yorgunluğumuzu atıyoruz. Tekne Itabaca boğazına yanaşıyor ve buradan otobüsle merkeze dönüyoruz. Sahil yolu boyunca hediyelik eşya dükkanlarını gezip tişört ve magnetlerimizi alıyoruz. Balık pazarı gene çok neşeli. Akşam yemekten sonra merkeze gelip eğlenceli bir yerlere bakalım diyoruz ama her yer boş. Burada gece hayatı yok. Çünkü bütün gün yorucu geçiyor. Akşam erkenden yatmazsanız sabahki tura katılamayabilirsiniz.













































03.09.2011

Bu sabah daha da erken kalkıp (06:30) kuzeydeki San Bartolome adasına gitmek için tekneye biniyoruz. Burası kartpostallardaki volkanik ada. Tepeden akıp donmuş lavların görüntüsü muhteşem. Ay yüzeyi gibi mekanlar var. En tepeye kadar tahta trabzanlı merdiven ve yürüme yolu yapmışlar. Tepeden görünen manzara ise inanılmaz. Fotoğraf molasının ardından aşağı iniyoruz.

Panga ile Galapagos penguenlerini ve mavi ayaklı sümsük kuşlarının havadan denize dalışlarını izliyoruz. Ardından şnorkel faslı. İlerideki kumsala yüzüp kaşınarak uyuyan deniz aslanlarının yanında kumsala uzanıp fotoğraf çekiyoruz.
Daha sonra Mario şov başlıyor. Yaklaşık 5 - 6 metre dipteki büyük kayanın altına dalarak önce bir beyaz uçlu resif köpekbalığını uyandırıyor. Ardından dev bir kaplumbağayı bacağından çekerek bize doğru getiriyor. Herkes suda çığlık atarak kaplumbağaya doğru yüzüyor. Ardından bir deniz aslanı altımızdan balıkları kovalıyor. Çok eğleniyoruz. Tabi her güzel şey gibi bu da  çabucak bitiveriyor. Tekneye çıkarak çay ve kek partisiyle dönüşe geçiyoruz. Yolumuz 2 saat ve tekne personelinin videoda bitmek bilmeyen dövüş filmlerini izliyoruz. Onlar da filmi izlediğimiz için mutlu oluyorlar. Fregat kuşları tekneyi sürekli takip ediyorlar. Limana varıp otobüs ile merkeze ve oradan da otele döndüğümüzde günü gene bitirmiş oluyoruz.

































  



04.09.2011
Bugün dönüş günümüz ama uçak saat 12:30 da. Sabah 6:45 te Darwin Parkı turu var. 2 saatlik kısa bir tur. Bavulları verip Mario'nun peşinde tura başlıyoruz. Burada tv.de izlediğim bir belgeselin başrol oyuncusu var. Adı Lonesome George. Fil boyunlu kaplumbağa. 1971 de Pinta adasında bulunan son kaplumbağa. George ve diğer adalardan toplanan bir kaç arkadaşı 1972 den beri bu parkta nesilleri tükenmesin diye bakılıyorlar. Boyunlarını o kadar yukarı uzatıyorlar ki kabukları ona göre evrim geçirmiş. Ense kısımları bir miğferin ön kısmını andırıyor. Burada her yaştan kaplumbağa büyütülüp adalara salınıyormuş. 2 saat süren Darwin parkı turunu da bitirip Baltra adasındaki havaalanına varıyoruz. Mario ile vedalaşıp çok uzun sürecek yolculuğumuza başlarken  birbirimize bundan sonraki yolculuğun nereye olacağını soruyoruz.
















Dalışlar ile ilgili kısa videoyu bu linkten izleyebilirsibiz.
http://www.youtube.com/watch?v=g1dcpRa6cRw&list=HL1339825891&feature=mh_lolz