İstanbul'da havalar soğuyunca sıcak ülkelerden birinde kışı geçirmek için konaklama ve yemek fiyatlarında en uygun ülkelerden biri olan Malezya'da karar kılıyoruz. Planımız 3 ay bu ülkenin doğal güzelliklerini ve kültürel yapısını tanımak ve havalar ısınınca eve geri dönmek. Bunun için çoğunlukla kullandığımız Skyscanner uygulaması ile bulduğumuz diğer uçuşlara göre ekonomik sayılabilecek Air Arabia'nın Sharjah aktarmalı biletini 450 USD a alıyoruz. Sharjah'dan bahsedecek olursak Birleşik Arap Emirliklerinin bir şehri ve Dubai'ye 45 km uzaklıkta.Uzun aktarma sabah 8 den akşam 10 a kadar olduğu için havaalanından 18 USD a araba kiralayıp şehir merkezine gidiyoruz.Çölde kurulmuş koca koca binaların arasından sahile doğru devam edip Al Mamzar Beach Parka geliyoruz.
Burada havasıcaklığı 28 derece ve kumsalda güneşlenen bikinili kadınları görünce biraz şaşırıyoruz. Ama biraz ötede kara çarşafıyla denize giren kadınlar da var. Biz de kumsala havlumuzu serip birkaç saatimizi burada geçiriyoruz. Uyuyup uyandıktan sonra parkın içindeki yeşil alanlarda da gene uzanıp akşamki uzun uçuşumuz için enerji topluyoruz.
Akşam saat 7 gibi de arabaya binip geldiğimiz yoldan havaalanına dönüyoruz. Uçağa binip 7 saatlik uçuşla Kuala Lumpur havaalanına geliyoruz. Saat farkı İstanbuldan 5 saat ileride. Burada 2 tane terminal var ve ikisinin arasında ücretsiz servis otobüsü var ama bulmak biraz emek istiyor. Çünkü ücretli tren ve taksileri aşıp otobüse ulaşmak için 2 kat aşağı inip dışarıdaki A10 numaralı durağa gitmek lazım. Şehir merkezine gitmek için ise 45 dakika süren otobüsler en ucuz seçim. Kişi başı 20 Ringit. Hızlı tren Klia ise 15 dakikada gidiyor ve fiyat 55 Ringit. Otobüsler çok temiz ve kocaman kadife koltuklar çok rahat. Otele ulaşmak için de merkezden monorail ile 2 durak gidiyoruz ve Putra durağında iniyoruz. Fiyat 2.20 Ringit. Regalia Residance adlı sitede bir daire tuttuk. Mutfağı ve banyosu olan, 1+1 dairemiz 26.katta ve 37 katlı 3 dev bloktan oluşan sitenin A bloğunun çatısında bir sonsuzluk havuzu var. Karşıdaki gökdelenlerin tam ortasında Petronas ikiz kuleleri çelik biberonlar gibi parıldıyorlar. Akşam da ışıklar yanınca ayrı bir manzara oluşuyor. Haliyle bu havuz hiç boş kalmıyor. Biz de diğer misafirler gibi en iyi selfi pozunu çekmeye uğraşıyoruz. Rezidansın yanında da Sunway Putra adında dev bir AVM var. Havuzdan sonra buradan günlük alışverişimizi yapıp günü bitiriyoruz.
Buraya daha önce 2015 yılında geldiğimizden bu yana binalar birhayli artmış ve birçok gökdelen inşaatı sürmekte. Bu yüzden trafik problemi var. Halbuki şehir nüfusu 2 milyon civarındaymış. Ertesi gün yakın civarı yürüyerek gezmeye başlıyoruz. Birkaç blok ötedeki Chowkit pazarına kadar yürüyüp buradan taze papaya, mango ve muz alıyoruz. Hava nemli olduğundan yürüyüşleri kısa tutmak en iyisi. Biraz da China Town da gezinip bir kafede yorgunluk gideriyoruz.
Buradan da lüks mağazaların bulunduğu Bukit Bintang'da dolaşırken internet hattı almak için Seven Eleven dükkanlarından birinden 1 aylık sınırsız hattı 45 Ringite alıyoruz. Eve dönüp, meyvaları yeyip biraz dinlendikten sonra şehrin kuzeyinde bulunan Batu Mağara tapınağına gitmeye karar veriyoruz. Aslında monorail ile de gidebiliriz ama burada kullanılan Uber benzeri Grab uygulamasını denemek için uygulamayı indirip araç çağırıyoruz. 30 Ringite 15 dk. da tapınağın girişine varıyoruz. Malezya'da nüfusun yaklaşık yüzde 70 i müslüman, yüzde 20 si hıristiyan ve yüzde 10 u Hindu. Birbirlerine saygı göstererek yaşamayı öğrenmişler.
Batu Cave dünyanın en büyük mağara Hindu tapınağı. Dağın 40 metre üzerinde bir mağara var ve buraya çıkılan 272 basamak rengarenk boyanmış. Basamakların başlangıcında da 43 metrelik dev bir Hindu tanrısı Lord Murugan heykeli yapılmış. Basamakları çıkarken sizi maymunlar bekliyor ve yiyecek var mı diye çantanızı bile yoklayabiliyorlar. Bu sırada ilginç fotolar çekmek mümkün.
Mağaranın içinde ise bir büyük bir de küçük iki tapınak var. Ayrıca mağaranın çeşitli yerlerinde birçok hindu tanrının heykelleri yapılmış ve önlerinde sunaklar var. Tapınaklardaki bitmeyen çan sesleri ve ayinler buraya mistik havasını veriyor. Yaklaşık 2 saat süren gezimizi bitirip eve dönüyoruz.
Aşağıdaki linkten Batu Caves Temple ile ilgili kısa videoyu izleyebilirsiniz.
https://www.youtube.com/watch?v=S7oM5QcEeuE
Ertesi gün Kuala Lumpur'dan 1 saat uzaklıkta bulunan Genting Highlands'e gidiyoruz. Otelden 15 dk. yürüyerek Titiwangsa durağından kalkan otobüse 10 Ringite biniyoruz. Rahat bir yolculuktan sonra tepeye tırmanan teleferik hattının bulunduğu Awana Akyway'e varıyoruz. Burada normal ve cam tabanlı kabinlerle önce ilk tepedeki Chin Swee Caves tapınağına sonra da daha yukarıdaki eğlence merkezi ve kumarhanelerin bulunduğu tepeye kadar çıkılıyor. Eğlence merkezi devasa bir Disneyland şeklinde. İçinde restoranlar, kafelerle çevrili dönme dolapların bulunduğu dev bir AVM. Bizim pek ilgimizi çekmediğinden şöyle bir dolanıp teleferikle alttaki tapınağa iniyoruz. Kabinden inince uzun bir yol gitmek gerekiyor. ama üzeri kapalı ve yürüyen merdivenli ve klimalı yol çok iyi düşünülmüş. Yolun sonunda tapınak ve geniş avlusu var. Avlunun sonunda devasa bir Buda heykeli var. Buda'nın solundaki patikadan yürüdüğünüzde birden sekize kadar katlarda heykellerle tasvir edilmiş cehennem var. Günah defterleri resepsiyonlarda açılıyor ve günahların derecelerine göre zebaniler cezaları uyguluyorlar. Bize çocukken anlatılan cehennemden hiç farkı olmaması bizi şaşırtıyor. Ana tapınak binasında gene bir tanrı heykeli ve sunaklar var ve yanında 8 katlı yuvarlak sivri bir yapı var. Tepeden aşağıdaki bakir ormanın yemyeşil yamaçlarına bulutların üzerinden bakıyor. Akşam saat 5 gibi teleferikle aşağı inip bindiğimiz otobüslerle geri dönüyoruz.
Aşağıdaki linkten Genting Highlands ile ilgili kısa videoyu izleyebilirsiniz.
https://www.youtube.com/watch?v=nE1-H9zSrS0
KUCHING -SARAWAK
Air Asia'nın 2 saatlik uçuşuyla Borneo adasının kuzey batısındaki Sarawak eyaletinin başkenti olan Kuching'e iniyoruz. Havaalanından gene Grab taksi ile 12 ringite AirBNB mize gidiyoruz. GRAB den biraz bahsetmek gerekirse aynı UBER gibi bence dünyanın en faydalı uygulaması. Ucuz, temiz, güvenli, nereye kaç paraya gideceğinizi önceden biliyorsunuz. Arabalar pırıl pırıl, şoförler yardımcı ve konuşkan. Normal taksinin 40 ringit istediği mesafeye 20 ringine gidebilirsiniz. Nakit ödeme ve kartla ödeme seçeceği var. Kullandıkça puan toplayıp restoranlardan ücretsiz yemek yiyebilirsiniz. Burada çok iyi bir sistem kurmuşlar. Eve yerleştikten sonra şehir merkezine doğru yürüyoruz. 30 dk. lık bir yürüyüş sırasında ayağımdaki sandaletlerin ikisinin birden tabanları açılıyor, tüh napıcaz demeye kalmadan önümüze seyyar bir tamirci çıkıyor ve 20 ringine tabanları hem yapıştırıp hem de dikiyor. Yürürken manavdan taze papayalardan alıyoruz. Kilosu 4 ringit. Bu gezinin en güzel meyvesi de papaya bence.
Kuching'in bir özelliği de kedi şehri olması ve yollarda, kavşaklarda ve parklarda kocaman kedi heykelleri var. Ama etrafta pek canlı kedi göremedik. Sorduğumuzda da Kuching'in manasının kedi demek olduğunu söylediler. Hatta bir rivayete göre buraya gelen İngiliz sömürgeci Charles Brooke buranın ismini yerel rehbere sorduğunda orada duran bir kediyi sorduğunu sanan rehber "Kuching" demiş ve ismi böyle kalmış. Aynı Avusturalya'daki kanguruların isminin aborjinlere sorulduğunda onların "bilmiyorum" demesine benziyor.
Tipik bir uzakdoğu şehri olan Kuching bir hayli Çin kökenli nüfusa sahip. Böyle olunca da Çin kültürü, Çin mutfağı ve Çin tapınakları yaygın. Bunun yanında hıristiyan kesim de var ve bir kaç tane kocaman katedralleri var. Tabi müslüman çoğunluğun da kullandığı çok güzel camiler var. En ilginç olanı da şehir merkezindeki Masjid Bandaraya.
Şehir Sarawak nehrinin kenarına kurulmuş ve nehrin karşı kıyısındaki ilginç kubbeli meclis binası buranın simge yapılarından biri. Önündeki kıvrılan köprüyle yürüyerek karşı kıyıya geçilebiliyor. Binanın arkasında da güzel bir orkide parkı var. Meclis binasının yanındaki Margherita Kalesi Charles Brooke tarafından korsanlardan korunmak amacıyla yapılmış ve şu anda müze olarak kullanılıyor. İçindeki Astana sarayını da karısı Margherita'ya düğün hediyesi olarak yaptırmış.
Akşama kadar yürüyüp iyice yorulunca daha önce önünden geçtiğimiz Mirage Spa Masaj salonuna kendimizi atıyoruz. kişi başı 58 ringit ödediğimiz 1 saatlik ayak masajı bizi yeniden dünyaya döndürüyor. Çıkışta Grab taksi ile 5 ringine eve dönüyoruz. Burada benzinin litresi 2 ringit. Yani bizden 3 kat ucuz. 2 kişi olunca Grab toplu taşımadan ucuza geliyor.
Ev sahibimiz Çinli bir aile ve iletişime geçtiğimiz Jeremy Singapurda yaşıyormuş ama burada annesi evi idare ediyor. Bize de çok yardımcı oluyor ve günlük gezi rotaları yapıyor. Hatta bir akşam bize bir Çin oyunu olan Mahjong oynamasını öğretti. Bizdeki Okey benzeri taşlarla oynanan bir oyun.
Ertesi gün buradan 20 km uzaktaki Semenggoh Nature Reserve'e gidiyoruz.İnternette gördüğümüz bilgide 6 no. lu otobüsün gittiği yazıyordu ama uzun aramalardan sonra bu otobüsün kaldırıldığını öğrendik ve Grab ile 30 ringit vererek yarım saatte ulaştık. Giriş ücreti 10 ringit ve isterseniz 1 ringit daha minibüs için verip içerideki orangutan beslenme alanına kadar gidiyorsunuz. Şimdi ormanda taze meyvelerin olgunlaşma zamanıymış ve orangutanlar ormanda karınlarını doyurdukları zaman beslenme alanına gelmediklerini çünkü onların verdiği meyvelerin daha bayat olduğunu söyleyen görevliye kötü kötü bakıyoruz. 1 gün önce de gelmemişler ve sabah ta sadece 1 tane gelmiş. Burada 26 tane kayıtlı orangutan yaşıyor ve hepsinin resimleri ve künyeleri duvarda asılı. Biz de saat 2 den
4 e kadar bekliyoruz ama beslenme alanına sincaplardan başka gelen olmuyor. Beslenme saati bitince biz de hayal kırıklığı ile geri dönüyoruz. Artık şansımızı daha kuzeyde bulunan Sabah eyaletindeki Sepilok Orangutan Rehabilitation Center'da deneyeceğiz. Çıkışta taksiciler tek fiyat 40 ringit verince otostop yapmaya karar veriyoruz. 5 dakika sonra özel bir minibüs duruyor ve bizi 10 km. ilerideki kasabaya kadar götürüyor. Burada indiğimizde Grab bekleyen bir hanım ile taksi ücretini paylaşarak eve geri dönüyoruz. Akşam Waterfrontta yemek yiyoruz. Nehir kenarında hava kararınca bir çok restoran açılıyor ve çok çeşitli deniz ürünleri, tavuklu pilav, çöp şiş tavuk ve kuzu eti bizim damak tadımıza en uygun olanları. Bunun yanısıra yemeklerde genelde palm yağı kullanıldığından ağır kokusu bir süre sonra rahatsız etmeye başlıyor.
Yemekten sonra nehir kenarındaki kalabalığa karışıyoruz. Biraz ileriden gelen müzik sesine yöneliyoruz ve kalabalığın arasında bir grup gencin kapoera yaptığını görüyoruz. Bir süre izledikten sonra devam ediyoruz ve tam merkezdeki mini amfitiyatroda çeşitli gösterilerin yer aldığını görüyoruz. Çeşitli amatör gruplar her akşam burada ücretsiz dans gösterileri, konserler veriyorlar. Folklorik gösterilerin yanısıra Christmas kutlaması yapan klasik müzik konseri bile izledik ve şarkılara eşlik eden türbanlı izleyicileri, grupta keman çalan türbanlı kızları görünce hayretle izledik çünkü bizim ülkemizdeki kutuplaşmanın ne derece ilerlediğini gördük.
Akşam ara sokaklarda gezinirken bir tur şirketinin ismi ilgimizi çekiyor. OOO-HAA TOURS. Meğer bizdeki şerefe gibi kullanılan bir seslenme biçimiymiş. Hemen içeri girip turlar hakkında bilgi almak isterken masadaki genç kız Türk olduğumuzu öğrenince hayranı olduğu Türk dizilerinden bahsetmeye başlıyor. Filmin müziklerini falan söylemeye başlıyor. Artistler hakkında bilgiler veriyor. Bizden fazla bilgiye sahip olduğu kesin. Uruguay'da gezerken de buna benzer birileriyle diziler hakkında konuşmuştuk. Dizileri pazarlayan kişileri buradan kutlamak istiyorum.
Ertesi sabah kahvaltımızın ardından Masjid terminalindeki 1 no.lu otobüs durağında beklemeye başladık. 45 dakika yağmur altında bekledikten sonra otobüsün gelmeyeceğini anlayıp Grab ile yarım saat uzaklıktaki Bako National Parka giden motorların kalktığı iskeleye 37 ringite geliyoruz. Motorlar kişi başı 20 ringite girişe kadar götürüyor ama dolmasını beklemek gerekiyor. Parka giriş ücreti de 20 ringit. Ama biz zaten geç geldiğimizden fazla beklemek istemiyoruz ve 150 ringite bir özel bot ve 120 ringite de özel rehberle anlaşıp turumuza başlıyoruz. Sarawak nehrinin denize dökülen kolu Sungai Tabo gelgit yüzünden suyun çekilmesiyle yürünecek kadar sığlaşmış ve bu sığ bölgelerde kumların altından midye toplayan bir çok balıkçı var. Botumuz yanlarından geçerek milli parkın girişine kadar geliyor ve bottan inip ıslak kumun üzerinde yağmur ormanının girişine doğru yürümeye başlıyoruz. Kumsaldaki çamur zıpzıpları bizi görünce kaçışıp suya atlıyorlar. Gelgit ile genişleyen kumsalda birçok kabuklu yengeç oraya buraya koşuşturuyor. Rehberimiz Muhammed kumdaki izlerin bazen yengeç, bazen monitör kertenkele, bazen de farklı hayvanlar olduğu bilgisini vererek bizi ormana sokuyor. Patikaya girmeden önce büyük bir kayanın arkasındaki bitkiler dikkat çekiyor. 10-15 cm. boyundaki sürahi şeklindeki çiçekler ağızları açık olarak içeri sinek düşmesini bekliyorlar. Sinek düşünce kapak kapanıyor ve içerideki özsuyunun içinde boğuluyor.
Ormanın içlerine doğru yürüdükçe ağaçların üzerinde hareketlenmeler artıyor. Bir grup makak maymunu buldukları her şeyi yiyerek ilerliyorlar. Çok çevik ve korkusuz olan makaklar insanların çantalarında yiyecek olduğunu keşfetmişler ve bir anda çantanızı içinde ne varsa çalıp kaçabiliyorlar. Çok dikkatli olmak gerekiyor. Neyse ki bizimle ilgilenmediler. Asıl amacımız Borneo'ya özgü uzun burunlu Proboscis maymununu görüntülemek. Orman içlerine yürüyüşümüz sırasında rehberimiz bize değişik bitkilerden nasıl ilaç yapıldığını ve nelere iyi geldiğini anlatıyor. Bir ara ilk defa gördüğümüz bir bal peteğini gösterdi. Gerçekten çok ilginç, iğnesi olmayan arıların yaptığı, ağaç dalı gibi ağacın gövdesinden uzamış ve içi arılarla doluydu. Heybetli ağaçlar 100 yaşın üzerinde ve 30-40 metre boylarında ve üzerleri bir çok sarmaşık dallarıyla karışmış ve güneş ışığı aşağılara zor iniyor. Ne kadar heybetli oldukları yanına gelince anlaşılıyor. Birden yağmur hızını artırıyor ve sivrisinekler de saldırıya geçiyor. Yarım saat daha yürüdükten sonra küçük bir şelalenin arkasındaki sık ağaçların üzerinde bir grup Proboscis maymunu görüyoruz. Durmadan yapraklarla besleniyor ve yol alıyorlar. Bizi de görünce hızlarını artırıp biz fotoğraf çekemeden ortadan kayboluyorlar. Yürümeye devam edip merdiven gibi olmuş ağaç köklerinden inerek yarımadanın diğer ucundaki mola yerine varmamız iki buçuk saati buluyor. Burada da başka bir makak ailesi gelenleri bekleyip ellerindeki çantalara musallat oluyorlar. Dinlenip karnımızı doyurduktan sonra hemen yakındaki ağaçların üzerinde bir grup Proboscis daha beliriyor ve hızla deniz tarafındaki mangrow ağaçlarına doğru ilerliyorlar. Buradaki başka bir grup Proboscis ise tam tersi istikamete geçiyor. Gruplar 8-10 kişilik ve bir alfa erkeğin yanında 3-4 dişi ve yavrulardan oluşuyor. Gruplar birbirleriyle hiç sorun yaşamadan alanları paylaşıyor ve sadece mangrowların taze sürgünlerini yiyorlar. Burada çok güzel fotolar çekerek botumuza doğru kumsaldan ilerlerken sağa sola kaçışan kabuklu yengeçleri de iki tane sakallı domuz yakalayıp karnını doyuruyor. Akşam olmadan bota binip başladığımız yere dönüyoruz. Dönüşte otobüsü yakalayalım diye durakta beklerken önümüzden yavaşça geçen bir arabaya otostop çekiyorum. Araç biraz ötede duruyor ve koşarak gittiğimizde yaşlı bir çift bizi memnuniyetle arabaya alıyor. Emekli çift buradaki pazardan taze balık almaya gelmişler ve bizi waterfronta kadar bırakıyorlar.
Aşağıdaki linkten Bako National Park ile ilgili kısa videoyu izleyebilirsiniz.
https://www.youtube.com/watch?v=MJiaDEaYeiw
KOTA KINABALU - SABAH
Air Asia'nın ucuz uçuşlarından birini yakalayıp Sarawak eyaletinin komşusu Sabah eyaletinin başkenti Kota Kinabalu'ya indiğimizde daha turistik ve büyük bir şehirle karşılaşıyoruz. Aslında iki şehir arasında otobüsle gidebilirmiyiz diye düşündük ama 15 saatlik yolculuk bizi hemen caydırdı. İki eyalet arasındaki Brunei Sultanlığını da böylece programdan çıkartmak zorunda kaldık. Havaalanından merkezdeki The Klagan Hotel 16 ringit tuttu. Otelimizin konumu ve kahvaltısı bu ülkede kaldıklarımızın içinde en iyisiydi. Hele kahvaltı bizim güneydeki otellerle yarışacak seviyedeydi. Papaya cenneti ülkede kahvaltıda papaya yemeye doyduk. Otele yerleşip çevreyi tanımaya çıktık. Tam önümüz Waterfront ve turistik barlar, kafeler burayı işgal etmiş. Yanında da lüks bir kaç otel sahili kaplayınca denizi ve adalar manzarasını seyretmek için otelin çatısına çıkmak gerekiyor. Allahtan kahvaltı salonu çatıdaydı.
Waterfront'un sonunda Jesselton Point iskelesinden karşıdaki adalara motorlar kalkıyor. Ama hepsi özel işletme ve gidiş geliş için çok yüksek fiyat istiyorlar. Sıkı pazarlık etmek gerekiyor. Bir de adalara ayak bastı parası var. Biz de önceden biraz araştırıp Manukan adasına gitmeye karar verdik. Bileti iki kişi gidiş dönüş 50 ringite aldık. Hızlı motor adaya 10 dk.da varıyor. Adaya turlarla gelip giden kalabalıktan uzaklaşmak için iskelenin sol tarafındaki geniş kumsalın sonuna kadar yürüyüp ağaçların altına yerleşiyoruz. Yanımızda getirdiğimiz papayalar ve krakerlerle akşam 5 e kadar denize girip sivrisineklere yem oluyoruz. Ada keyfinin bu fiyata deymediğini düşünerek ilk ve son ada gezisini yapıyoruz. Oysa burada 5 gün kalıp her gün adalarda denize girip kumsalda yatarız diye plan yapmıştık.
Balık pazarı müthiş. Çok çeşitli deniz ürünleri çok uygun fiyatlara satılıyor.
Akşam sahildeki gece pazarında deniz ürünleri yemeklerinden oluşan bir ziyafet çekiyoruz. Koca bir orfoz, jumbo karides, kalamar, salata ve tatlıdan oluşan menü 35 Ringit. İki kişi rahatlıkla doyuyoruz. Diğer birkaç günde de yakındaki gezilecek yerleri geziyoruz. Turizm information yanındaki Oldtown White Cofee buraya kadar gelindiğinde uğranacak bir mekan.
SEPILOK - SANDAKAN
Borneo adası düşündüğümüzden daha büyük ve mesafeler uzak olduğu için otobüs yolculuklarının gereğinden fazla yorucu olduğunu düşünüyoruz. Zaten Air Asianın otobüs parasına uçak seferleri var.
Bu nedenle hedefimiz olan orangutan rehabilitasyon merkezine varmak için 7 saatlik otobüs yerine 45 dakikalık uçak yolculuğunu tercih edip Sandakan şehrine varıyoruz. Buradan Grab ile 14 ringite otelimiz Sepilok Nature Resort'a 20 dk.da varıyoruz.
Buraya öğlen ulaştığımız için yarım günde ne yaparız diye araştırırken tur firması elemanı bizi 2 saat uzaklıktaki Kinabatangan nehrinde botla yapılan nehir turuna götürebileceğini söylediği arkadaşı Tommy ile tanıştırıyor. 150 USD ücrete anlaşıp hemen arabaya atlıyoruz. 2 saatlik yol boyunca Tommy bize Borneo'nun gerçeklerini anlatıyor. Borneo adasındaki yağmur ormanlarının yüzde 90 ı kesilip yerine palmiye dikilmiş. Senede 3 kez meyveleri toplanıp sıkılıyor ve tüm dünyaya palm yağı ihraç ediliyor. Bunun yanında Tommy'nin ilginç hayat hikayesi ve hayalleri yolun yorgunluğunu hissetmemizi engelledi. Hava da hafif yağmurlu olduğundan eğer turu yapamazsak paramızı iade edeceğinin de garantisini veriyor. Ana yoldan nehir kenarına saptığımızda küçük bir iskelede bizi bekleyen botumuza atlıyoruz.
Hafif yağmurda nehirde ilerlemeye başlıyoruz. Ağaçların aralarına girdikçe nehrin taşıp zemindeki yaşamın ağaçların üzerine çıktığını görüyoruz. Bir çok değişik cins maymun görüyoruz. Önce makaklar, ardından Proboscisler ve kırmızı langurları, gri langurları görüntülüyoruz. Uçan sincaplar da gezinin bonusu oluyor. 1 saatten fazla gezdikten sonra iskeleye geri dönüp Tommy'nin hikayeleri eşliğinde otelimize geri dönüyoruz.
Otelimiz Orangutan merkezinin hemen yanında göl kenarındaki ormanın içinde ahşap bungalovlardan oluşan son derece lüks ve fiyatları da uygun. Gece orman sesleri, kurbağa sesleri eşliğinde uykuya çekiliyoruz. Sabah 9 da kahvaltımızı yapıp Sepilok Orangutan Rehabilitation Center'a geçiyoruz. Günde 2 kez beslenme saati var. 9 da açılıp 10 da beslenme saati ve 12 de kapanıyor. Sonra 2 de açılıyor, 3 te beslenme ve 4 te kapanıyor. Giriş ücreti 20 ringit. Eğer fotoğraf makineniz varsa 10 ringit te ona ödüyorsunuz. Bileti alıp içeri girerken önce brifing salonundaki videoyu izliyoruz. Burası avrupadan gelen gönüllülerin para ödeyerek çalıştığı bir yer. Kurucusu Sue Sheward adındaki bir İngiliz. İlk, turist olarak gelip gördüğü orangutanların neslinin tükenmekte olduğunu görüp ülkesine dönüşte topladığı bağışlarla kurduğu vakıfla bu işleri yürütmeye çalışıyor. Vahşi yaşamda avlanan orangutanların yavrularına tek başlarına yaşayabilecek eğitimi verip bir süre sonra onları tekrar ormana bırakıyorlar. Burası hayvanat bahçesi olmadığı için yetişkin orangutanlar özgürce her alanda dolaşıyor ve orman içlerinde yaşıyorlar. Sadece bakıma muhtaç olanları ve eğitimini tamamlamamış olanları burada tutuyorlar. Videoyu izledikten sonra girişten geçip sık ağaçların içindeki ahşap yürüme yolundan devam ederken biraz ötede 2 orangutan tam önümüzde ağaçların arasından tahta yola çıkıveriyorlar. Bir süre önümüzde oynayarak güreşiyorlar ve çevik hareketlerle geldikleri gibi ağaçların arasında kayboluyorlar. Rehberler yola çıktıkları için çok şanslı olduğumuzu tekrarlayıp duruyorlar. Kıvrılarak ilerleyen ahşap yolun sonunda beslenme platformu ve kreş bulunuyor. Önce platformda bekliyoruz. Bakıcılar biraz sonra koca bir sepet meyveyi platforma döküyorlar ve ağaçlardan bir sürü makak koşturarak meyveleri kapışıyor. Orangutanlar kibarca onlardan kalanları toplamaya başlıyor. Gerçekten çok nazik hayvanlar. Bir müddet izledikten sonra kreşe geçiyoruz. Burada da geniş bir çimenliğe kurulmuş platformlarda birbirine ipler gerilmiş ve bir çok yavru burada iplerde sallanarak oynuyor ve birbirleriyle oynaşıyorlar. Yere inmeleri yasakmış hatta inen olursa hemen bir gönüllü gelip onu ipe çıkartıyor. Çünkü doğada yerde değil yukarıda yaşıyorlar ve zeminde bir çok yırtıcı onları avlayabiliyor. Saat 12 olunca otele dönüp dinleniyoruz. Aynı biletle öğleden sonra da girebiliyorsunuz. Biz de 2 de tekrar girip doğruca kreşe gidiyoruz. Bu arada yanımıza bir gönüllü geliyor ve sohbet etmeye başlıyoruz. 27 yaşındaki bu İngiliz kız iyi bir işi varken bir anda bırakıp gönüllülere katılmış ve 3 aydır burada hayatının en güzel günlerini geçirmekteymiş. Kapanışa kadar sohbet edip Borneo gezimizin asıl amacını gerçekleştirmenin huzuru ile otele dönüyoruz. Artık yeni planlar yapabiliriz.
Aşağıdaki linkten Sepilok Orangutan Rehabilitasyon. Center ile ilgili kısa videoyu izleyebilirsiniz.
https://www.youtube.com/watch?v=-7I0rSL_Rx0
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder