13 Haziran 2012 Çarşamba

NEPAL - HİNDİSTAN













07.12.2008 
            Kurban bayramı 9 gün tatil olunca her zaman olduğu gibi kendimizi yurtdışına attık. Bu sefer mistik bir gezi planladık. Gezimizin ilk durağı Nepal in başkenti Katmandu. Buraya giderken Yeni Delhi deki aktarmada bizi çiçek kolyelerle karşıladılar. Katmandu daki otelimiz Crown Plaza ya yerleştikten sonra ilk olarak maymunlar tapınağına gittik. Aslında bu ismi turistler koymuş. Çünkü etrafta serbestçe gezen birçok makak maymunu var. Efsaneye göre Katmandu önce gölmüş ve ortasında da lotus çiçeği varmış. Daha sonra bu göl kuruyunca çiçeğin olduğu bu yerde Buda ya tapınak yapılmış. Kulenin en tepesinde Buda’nın gözler var. Ve bu gözlerin tüm Budistleri gözlediğine inanılıyor. Tapınakta ayin vardı. Değişik enstrümanlar çalınan bu ayini bir süre izledik. Daha sonra gezerken Nepal’de her yerde dinlediğimiz Tibet müzikleri cd sini çok ucuza aldık. Burası gerçekten çok ucuz bir ülke. 

Tapınağın her yerinde ve hatta ağaçların üzerlerinde bayrak gibi renkli sıra sıra asılı bez parçalarına yazılmış Buda nın kutsal metinleri ve dualarının rüzgarla bütün şehre yayıldığına ve insanları koruduğuna inanılıyor.  Katmandu sokaklarını gezmeye başladık ve halkın gerçekten çok fakir olduğunu anladık. Her  yer pislik ve sefalet içinde. Katmandu nun en önemli meydanı olan Durbar yani saray meydenına gidiyoruz. Burada eski ve yeni kraliyet sarayı yan yana. Bu meydanda herkes sürekli bir şeyler satma derdinde. Etrafımız sürekli seyyar satıcılarla kuşatılmış vaziyette ve onlardan kurtulmak imkansız. Bu meydanı gezerken şanslıymışız ki tanrı Hanuman adına düzenlenen bir festivale denk geldik. Müzikli gösteriler ve bedava yemekler nedeniyle meydan oldukça kalabalık. İnsanlara yapraktan yapılma tabaklar içinde birkaç çeşit yemek dağıtılıyor. Dağıtıcılar elleriyle yemekleri dağıtıyorlar. Yiyenler de elleriyle yiyorlar. Bize de ilginç fotoğraf malzemesi çıkıyor. 
        Buradan çocuk tanrıça Kumari’yi görmeye saraya gidiyoruz. Hindu inanışına göre en önemli tanrılardan birinin bu çocuğun içinde olduğuna inanılıyor. 4 yaşında bir kız çocuğu ve pencerye çıkmak için çok nazlanıyor. Fotoğrafını çekmeyeceğimize emin olduktan sonra pencereye geldi ve bize yüzünü gösterdi. Sadece festival zamanı fatoğrafının çekilmesine izin veriliyor. Çünkü fotoğraf çekilince saflığının bozulduğuna inanılıyor. Daha sonra sokak tezgahlarına bakarak dar sokaklarında Katmandu’yu keşfediyoruz. Akşam otelde düğün var. Bütün kadınlar çok renkli ve ışıltılı. Damat bey de onlardan geri kalmıyor. Sünnet çocuğu gibi süslenmiş. Gelin de genelde giyilen beyaz rengin aksine o da renkli kıyafetler içinde. Gelin ve damat ayrı bir odada özel bir ayinle evlendiriliyor. Sonra salonda eğlence devam ediyor. Ertesi gün dünyanın en büyük Budist tapınağına gidiyoruz. Budistler buraya hacı olmaya geliyorlar. Hatta etrafta Avrupalı birçok Budist görüp şaşırıyoruz. Ellerinde uzun tesbihleri ve turuncu kıyafetleriyle tapınağın etrafını tavaf ediyorlar. Ayrıca namaz kılar gibi tapınanlar da var. Gerçekten de çok büyük bir tapınak. Etrafı hediyelik eşya dükkanlarıyla çevrili. Biz de dükkanları gezerken tavaf etmiş oluyoruz. 
Buradan kutsal Bagmati nehri kenarındaki ölü yakma törenine gidiyoruz. Giderken yolda yaşlıların kaldığı bakımevine uğruyoruz. Yaşlananlar buraya gelerek burada ölmeyi tercih ediyorlar. Çünkü yakılıp küllerinin nehire atılmasını ve yeniden doğuş döngüsünden kurtulmayı garanti altına alıyorlar. Gittiğimiz sırada televizyon izliyorlardı ve bizi çok iyi karşıladılar. Bol bol fotoğraf çekip Şiva ya adanmış Pashu patina tapınağının önünden geçiyoruz. Hindu olmayan giremiyor bu yüzden dışarıdan bakıyoruz. Nehir kenarında pek çok ölü yakılıyor. Törenler 24 saat devam ediyor. Bu yüzden duman ve yanmış ceset kokusu oldukça fazla. Burada ayrıca sadu denen kişiler var. Bunlar aydınlığa ulaşmak için dünya nimetlerinden vazgeçmiş kişiler. Elbiseleri bile yok ve vücutlarını ceset külleriyle sıvamışlar. Gezimize Nepalin ikinci önemli şehri olan Bagktapur ile devam ediyoruz. Unesco tarafından dünya mirası listesinde olan ve korumaya alınan bu şehirde birçok ilginç tapınak,taş kesme ve ahşap oymacılığın öne çıktığı harika binalar var. 
En yüksek ve en güzel Budist tapınağı olan Nyatoporka tapınağının önünde fotoğraf çektikten sonra arka sokaklarda kayboluyoruz. Çömlek atölyelerini gezip paşmina ve gümüş takı dükkanlarından alışveriş ediyoruz. Dönüşte trafiğe yakalanıyoruz. Karmaşa inanılmaz. Ülke fakir ama bütün araçlar yollarda. Akşam otelde yine düğün var. Gençler dans edip eğlenirken biz de bol bol fotoğraf çektik. Sabah erkenden kalkıp şehir merkezindeki 3 büyük altın heykelin olduğu Swoyambhu tapınağında geziyoruz. 2002 yılında yapılan bu tapınak büyük bir parkın içinde ve insanlar sabah ibadetlerini yapmak için akın akın geliyorlar. 
Yandaki sebze meyve pazarından mandalina ve portakal alıyoruz. Çekirdekli ama tadı çok güzel. Bu sırada bir maymun tezgahtan muz çalıyor. Satıcı kadın ona kızıyor ve bir muz fırlatıyor. Başka bir maymun da onu kapıp dalga geçer gibi yiyor. Oradan şehir merkezindeki bizim Eminönü benzeri bir semtte alışveriş edip otelimizden ayrılıyoruz. Uçakla Hindistanın Varanasi şehrine gitmek için yola çıkıyoruz. Uçağa binerken hava açıyor ve uzaklardan Everest tepesinin silüetini görüyoruz. Uçak havalanınca da Himalaya dağlarının ne kadar uzun olduğunu görüyoruz. 1,5 saatlik yolculuktan sonra Ganj nehrinin kenarına kurulmuş 3 bin yıllık Varanasi şehrine varıyoruz. Burası Hinduların en kutsal şehri. Ölü yakma törenleri ve kutsal Ganjda yıkanma bu şehirde oluyor. İlk durağımız Varanasi Üniversitesi. Gotik tarzda yapılmış bir bina. Arka bahçesinde de büyük bir güneş saati var. Buradan ipek dokuma atölyesine gidiyoruz. İpek dokumaların nasıl yapıldığını görüyoruz. Akşam yemeğinde baharatı ve acısı bol ama lezzetli yemekler yiyoruz. Sabah ayinleri görmek için güneş doğmadan saat 5 te kalkıyoruz. Nehire yaklaştıkça insan sayısı artıyor ve  ganj nehrinde bizi bekleyen teknelere biniyoruz. Dindar olan Hindular sabah güneşin doğuşunu selamlamak için nehire girmeye gelmişler. Çok değişik türde ritüelleri olan Hinduların bir kısmı 3 bir kısmı 5 , 7 gibi sayıda nehire tamamen dalıp çıkıyorlar.
 Ganjın kenarında 24 saat ölü yakma devam ediyor. 3 bin yıldır hiç sönmeyen ateşten aldıkları alevle ölü yakmayı başlatıyorlar. Biraz ileride ise bu ateşle ayin ve yoga yapılıyor. Biz de nehirde kayıkla ilerlerken hem bu törenleri izliyor hem de çiçek ve mum konmuş yaprakları ganj nehrine dileklerimizi tutarak bırakıyoruz. Bu arada gelen kahkaha sesleri bizi şaşırtınca yerel rehberimiz bunun gülme yogası olduğunu söylüyor. Biz de bu yogaya eşlik ediyoruz. Güneş yükseldikten sonra tekneden inip dar sokaklarda ilerlerken birkaç sadu görüyoruz. İnsanlar yavaş yavaş yeni güne hazırlanıyor öğrenciler bisikletli servis araçlarıyla okula gidiyorlar. Kahvaltı için otele döndükten sonra şehir turumuza kaldığımız yerden devam ediyoruz. Mama india adı verilen tapınak saydıkları binanın zemininde Hindistanın mermerden yapılmış kabartma haritası var. Açılışını 1924 yılında Mahatma Ghandi yapmış. Tarihi kararlar burada yapıldığı için özel bir anlamı var. Bu yüzden de tapınak gibi kutsal görüyorlar. Çıkışta maymun oynatıcısının şovu bizi çok güldürüyor. Kıyafet giydirilmiş maymunlar davul çalıp dans ediyorlar. Oradan ipek halı atölyesine gidiyoruz. Canlı müzik eşliğinde Hintli bir güzel bize dans gösterisi yapıyor. Arka arkaya 40 defa dönüyor. Uçağa doğru yol alıyoruz ve 1 saatlik yolculukla Yeni Delhi ye iniyoruz. Buradan otobüsle 5 saatlik yorucu bir yolculukla Agra şehrindeki Trident Otele varıyoruz.
                                                                              
11-12-2008
    Sabah çok sis olduğu için önce Agra kalesine gidiyoruz. Kale kırmızı kum taşından yapılmış. Ancak üç Moğol hükümdarı tarafından eklemeler yapıldığı için beyaz mermerden yapılmış kısımları da var. Burası aynı zamanda Şah Cihanın karısı Mümtaz Mahal ile tanıştığı yer. Şah Cihanın oğlu Alemgir bunun yanında Pearl denilen camiyi de yaptırmış. Kubbesi inciye benzediği için bu isim verilmiş. Bu kale ayrıca Unesco tarafından dünya mirası listesinde yer alıyor. Öğlene doğru sis kalkıyor ve Tac Mahale doğru yola çıkıyoruz. Otobüsten 500 m. kala iniyoruz ve elektrikli minibüslerle giriş kapısına geliyoruz. Amaç egzos dumanlarının Tac Mahale zarar vermemesiymiş. Bu arada seyyar satıcı ordusu gene peşimizdeler. Ayrıca girişte sıkı bir kontrol var. Benim cep telefon kulaklığım ve elimdeki dergiyi bile içeri almıyorlar. Neyseki yerel rehberin arkadaşı kapıda bizi bekliyor. Eşyalarımızı ona verip içeri giriyoruz. Ayakkabı ile girmek yasak olduğundan girişte galoşta dağıttılar. Sonuçta gezimizin en can alıcı noktası olan Tac Mahale girmeyi başarıyoruz. 

Gerçekten çok ihtişamlı bir yapı. Her şey simetrik. 22 yılda biten bu harika yapının tam ortasında Mümtaz Mahalın mezarı var. Simetriyi bozan tek şey yanı başındaki Şah Cihanın mezarı. Aslında Şah Cihan kendine de Yamuna nehrinin karşı kıyısında Tac Mahalin aynısının siyahından bir mezar yaptırmak istemiş ama çok masraflı olduğundan oğlu babasının bu dileğini yerine getirmesine engel olmuş. Buradaki mermerlerin içine çeşitli değerli ve yarı değerli taşlardan kakmalar yapılmış. Giriş kapısında da çerçeve şeklinde kur’an ayetleri yazılı. Tac Mahal ziyaretimiz bitince artık bizde dünyadaki Tac Mahali görenler sınıfına katılmış olduk. Buradan mermer kakma işçiliğinin yapıldığı bir atölyeye gidiyoruz. Çok güzel ve özel ürünler var. Öğlen yemeği için Thali denen bir tepside azar azar değişik çeşitlerde yiyecekler sunan bir restorana gidiyoruz. Ama biz restoran yerine caddenin karşısındaki alışveriş merkezine gidiyoruz.
        Yemekten sonra Jaipur’a doğru yola çıkıyoruz ve yaklaşık 2 saat sonra Fatehpur Sikri denen saraya ulaşıyoruz. Burası da Unesconun dünya mirası listesinde ve koruma altında. Ekber zamanında yapılmış. Söylentiye göre Ekber’in hiç erkek evladı olmuyor. Sikri şehrinde de bir bilge var ve bu bilge bir gün rüyasında Ekberin oğlunun olacağını görüyor. Ekber de eğer oğlu olursa ona çok görkemli bir saray hediye edeceğinin sözünü veriyor. İşte bu saray o saraymış. Gerçekten gezdikçe bizim Topkapı Sarayının bunların yanında ne kadar basit kaldığını anlıyoruz. Oradan sarayın hemen yakınındaki Cuma Camisini ziyaret ediyoruz. Caminin giriş kapısı 60 metre yüksekliğinde ve merdivenleri de oldukça dik. Bu yüzden sadece aşağıdan bakmakla yetiniyoruz. Yolumuz oldukça uzun ve Jaipur’a daha 5 saatimiz var. Otobüsümüze dönüp yola koyuluyoruz. Yol tek yön olmasına rağmen karşı istikametten araba ve kamyonların gelmesi gayet doğal. Şoförümüz de oldukça sakin. Zaten bütün araçların arkasında “HORN PLEASE “ yazısı var. Otobüsümüz klimalı ve koltukları biz istemeden bile geri yatabiliyor. Şoför mahalli camlı bir kapıyla ayrılıyor ve sigara içmek isteyenler şoföre eşlik ediyor. Yollar kırık dökük bir asfaltın üzerinde kamyonlar, traktörler, motorsikletler, bisikletler ve deve arabalarının arasından kıvrılarak uzanıyor. 260 km.lik yolu ortalama 50 km. hızla 5 – 6 saatte giderek saat 22:00 gibi Jaipur da oluyoruz. 
Ertesi gün erkenden Amber kalesine çıkmak için yola koyuluyoruz. Uzaktan Çin Seddini andıran surlar görülüyor. Yolun başında bizi bekleyen fillere binerek kaleye çıktık. Bir tepenin üzerine geniş bir alana yapılmış Amber Kalesi pembe renkte. Zaten Jaipur’daki binaların rengi genelde pembe olduğu için bu şehrin bir adı da pembe şehir. Amber kalesi buranın mihracesi tarafından yaptırılmış. Kalenin içinde en göze batan yapı aynalı oda. Aynalar kullanılarak değişik motiflerle süslenmiş. Kaleden yürüyerek inerken yolda yılan oynatıcıları bizi bekliyorlar. Yavru pitonu severek ve sepette oynayan kobralara bakarak hayretimizi gizleyemiyoruz. Burada da seyyar satıcılar ordusu peşimizi bırakmıyor. 
Kaleden ayrılıp Jaipurun içinde Guiness rekorlar kitabına da giren dünyanın en büyük güneş saatinin olduğu Jantar Mantar astroloji merkezine geliyoruz. Buradaki güneş saati 2 saniye hatayla saati gösteriyor. Bunun dışında astrolojik haritayı belirleyen güneş saatleri ve burçları belirleyen güneş saatleri var. Şehrin ortasında yer alan City Palace yani şehir sarayının bir  kısmı müze olmuş. Diğer kısmında ise hala mihrace yaşıyor. Fazla geliri olmayan mihracenin buradan gelecek gelire ihtiyacı var. 
Biraz ileride Hawa Mahal denilen bina var. Önden bakınca 5 katlıymış gibi görünüyor fakat aslında 3 katlı. Son iki katın arkasında hiçbir şey yok. Jaipurun çarşı pazarını geziyoruz. Tahtakale ye benzer sokaklarda daha çok rengarenk ve işlemeli kumaşlar satılıyor. Bu sokaklarda kendimizi kaybediyoruz. Ordan bir rikşa kiralayarak Albert Hall e gidiyoruz. Şoförümüz çok neşeli. Bağıra çağıra yoğun trafikte ilerliyoruz. Akşam yemeğinden sonra Chantri Handi adlı panayıra gidiyoruz. Burada hint dansı yapan kızlar, cambazlar, sihirbazlar ve astro palmist yani el falına bakanlar var. El falıma bakan falcı 75 – 80 yaşına kadar yaşayacağımı söylüyor. Dansçı kızlarla beraber hint dansı yapıyorum. Yapay bir gölün içinde bulunan av sarayının karşısındaki otelimize dönüyoruz. Ertesi gün Yeni Delhiye ulaşmamız 5 saati buluyor. Metro yapımı nedeniyle yoğun trafik var.
 İlk olarak Kutub Minarı ziyaret ediyoruz. Buraya gelen Müslümanların ilk eseri bu olmuş. Buradan ayrılıp parlamento binası, bakanlıklar ve konsoloslukları geçerek İndian Gate’ e varıyoruz. Bu yapının üzerinde savaşta ölen 100.000 askerin ismi yazılı. Kısa bir fotoğraf molasından sonra Cuma Camisine gidiyoruz. Avlunun ortasındaki havuzda Müslümanlar abdest alıyor. Aynı suda hem ayak hemde ağız çalkalanıyor. Kadınlar ve erkekler bir arada. Caminin kapasitesi 25 bin kişilikmiş. Ancak çoğu kısmı açık alan. Buraya ayakkabılarımızı çıkararak giriyoruz fakat pek te temiz olduğu söylenemez. 










Redford kalesi oldukça büyük. Otobüsle etrafında dolaşıyoruz. Mahatma Gandi’nin yakıldığı Raj Gath ‘ e gidiyoruz. Çok geniş bir yeşil alan. Pek çok okul burayı ziyaret ediyor. Son durağımız tanrı Vişnuya adanmış tapınak. Burada hinduizm ile ilgili  pek çok şey öğreniyoruz. Yeni yapılmış modern ve temiz bir tapınak. Jan path caddesinde turistik eşya satan dükkanlardan alışverişimizi yapıp Le Meridien otelimize dönüyoruz. 1 saat süren yoga dersi tüm yorgunluğumuzu alıyor. Otelimiz çok güzel. 20 katlı bir bina. Ancak fazla vaktimiz yok. 20.kattaki Yeni Delhi manzaralı restoranda yemek yeyip odamıza dönüyoruz. Birkaç saatliğine de olsa uyuyarak gece saat 1:30 gibi tekrar yola çıkıyoruz. Havaalanına gittiğimizde 3 saatlik rötar bizi üzüyor.Biraz perişan halde de olsa Hindistan ve Nepal hatıralarıyla dolu bir şekilde İstanbula dönüyoruz.